Yaşam Tarzını Sevdim - Modern Oğlanlar, Seyyar Kızlar (2)

Bunlar başka bir Asya ülkesinde olsaydı, sonucun aynı olacağından kuşkuluyum. Japon kültürü kodlanmıştır ve en yakın eşdeğerini olağanüstü garip bir biçimde sanırım İngiliz kültüründe bulur. Japonların çeşitli Anglofiliye maruz kalmalarının ve de tersinin tabii, sebebi budur. Burberry'nin ekose kumaşlarının, Paul Smith mağalarının ve çoğu benzerinin Japonlarca niye bir totem gibi görüldüğünü bize açıklar. İki ulus da işaret ve simgeler söz konusu olduğunda fraktal bir tutarlılık gösterir, ta tarihlerinin dokusuna dek. Ve Tokyo, (Peter Ackroyd'un terimini ödünç alırsak) en az Londra kadar yankı verir[1].

Tokyo'yu gözlemlemek için en uygun şehrin daima Londra olduğunu düşünmüşümdür, belki de bunun sebebi Japon olana duyulan İngiliz hayranlığının en eğlendiricisi olmasıdır. Burada uzun zamandan beri süregelen bir "Oryantallik" veya "faux-Oriental"[2] geleneği var, ve doğrusunu isterseniz, asıl olanda hiç bir zaman yakalayamayacağınız bir çeviri niteliği söz konusu.

Londra, yaşadığım şehir Vancouver'le kıyaslandığında, Vancouver'in hiç bir şekilde yapamayacağı kadar Japonya'yı yansıtabiliyor, çarpıtabiliyor ve ondan zevk alabiliyor. Vancouver'da Japonları, gerek tur otobüsünde ellerinden hiç bırakmadıkları kameralarıyla gezenleri, gerekse sevimli ama tamamıyle sessizce dolaşanları mülayimce ağırlarız. İkinci gruptakiler sanki bir gemiden atlamış gibidir ve tek başına ya da ikili, bize, sizin veya benim Puerto Vallartalılara göründüğümüz gibi görünürler. "İşte yine onlar. Acaba ne düşünüyorlar?"

Fakat onları yansıtmayız. Harvey Nichols'taki robot suşi barının[3] bizde benzeri yoktur, çok Japonumsudur ama Tokyo'da veya Osaka'da yapılsaydı pek o kadar güzel görülmezdi diye düşünüyorum.

Aralarına Muji[4] mağazaları serpiştirilmiş Starbuck'larımız yok (keşke olsaydı, kullandığım harika diş macunları bitmek üzere). Muji, düşündüklerim için harika bir örnek oluşturuyor, çünkü aslında olmayan bir Japonya'yı gösteriyor. Zihinde bir Japonya, tırnak makası, hatta plastik elbise askısının bile bir Zen saflığı içerdiği: işlevsel, minimal, makul fiyatlı. Muji'nin çağrıştırdığı Japonya'yı ziyaret etmeyi çok isterdim. Orada tatil yapıp yeni bir dinginlik kazanmayı; yumuşak ve yarı saydam, doğal kumaşlar ve kartonla uyum içinde. Tuvalet eşyalarım, olmaları gerektiğinden başka bir şey olduklarını iddia etmezdi, ne de ben ederdim (Eğer Muji ülkesi varsa, muhtemelen Japonya'da değil. Olsa olsa, bir ihtimal Londra'da olabilir).

Onları Vancouver'de yansıtmadığımız için, bize pazarladıklarını, size yaptıkları gibi pazarlamıyorlar.

Lonra'nın revaçta (aahh, trendy/trendi? diye okuyun) saat zincir mağazaları, Japonya dışında, en son model Casio ve Seiko markalı saatleri alabileceğiniz yegane yerler.

Çünkü Japon imalatçılar onlara baktığınızı biliyor. Satın alacağınızı da. Sizin bir pazar olduğunuzun farkındalar.

Portobello pazarında Japonları seyretmeyi severim. Bir kısmı kalabalık veya etrafı görmek için oradadır. Ama bazılarının belirli, odaklanmış, saplantı halinde hedefleri vardır: İngiliz askeri saatleri, Victoria dönemi tirbişonlar, Dinky Toys yada Bakelite peçete ataçları gibi.Satıcıların gözleri bir Japon grup göründüğünde hemen parlar, özellikle de kamerasızsalar. Bir tercümanı arkalarından sürükleyerek dikkatlice etrafı kolaçan ederler. Refah günlerinden kalma bir alışkanlık; yine de otaku[5] ruhuna uygun bir nesne görürlerse satın alma olasılıkları yüksektir. Tepki alımı değildir bu, uzun zaman önce, iyice düşünülerek hazırlanmış bir kapanın kapanmasıdır.

Otaku, bilişim çağının nesnelerden ziyade veri toplayan ihtiraslı saplantılılığı, günümüz Japon ve İngiliz kültürlerinin doğal kesişme noktasıdır. Onu Portobello'lu satıcıların, Japon koleksiyoncuların gözlerinde görürüm: kusursuzca sakin bir tren bulma çılgınlığı[6], canice ve üstü örtülü. Otaku kardeşliğini anlamak, internet kültürünü anlamanın anahtarlarından biridir. Onda ulusçuluk-sonrası, coğrafya ötesi bir şeyler vardır. Hepimiz, istesek de istemesek de postmodern dünyanın küratörleriyiz.

Japonlar, gizli markaların büyük hayranlarıdır ve bu konuda da İngilizlerle benzeşirler. Ayrıntıdan, kataloglamadan, birini diğerinden ayırmadan benzer şekilde büyülenirler. İki kültür de, yabancı bir ürünü alıp yoğurarak, kendi ürünleri yapmakta ustadır.

Öyleyse, neden Japonya? Gelecekte yaşadıkları için, ama ne sizinkinde, ne de benimkinde; ve geleceği bir şekilde ilgi çekici veya komik veya garip biçimde yavan hale getirebildikleri için. Sportif bir içkiye "Sizin Suyunuz" adını verebildikleri için. Müstakbel sahiplerinin, belki de hiç bir zaman alma şansları olmayacağını bile bile, bekleme listesinde, müzelik bir MA-1 uçuş ceketini alabilmek uğruna yıllarca beklemeyi göze alabildikleri için. Size bütün ciddiyetleriyle, sanki bir şey ifade edermiş gibi, "Yaşam tarzınızı çok sevdim," diyebildikleri için.

Çünkü onların Japon, sizin İngiliz, benimse Amerikalı (ya da Kanadalı) olduğum için.

Ve hepinizin yaşam tarzını seviyorum.

Birbirinizi mutlu edin!


[1] Ackroyd'un kullandığı terim ing. "echoic" idi.
[2] Kusurlu bir oryantallik diye çevirebiliriz.
[3] Gibson'un gözlem yeteneğine hayran olmamak mümkün değil. Bir önceki dipnotta faux-Orientali nasıl anlatmalıyım diye bayağı düşünüp karar veremeyince, yazıyı bitirince daha iyi bir açıklama bulmaya çalışırım diye öylece bırakmıştım; deyimi, hatalı, pot kıran veya gaf yapan bir oryantallik olarak da çevirmek mümkündü. Ama robot suşi barı, sorunumu çözdü. Dünyada robotlar ve suşi deyince akla ilk gelen ulus herhalde Japonlar. Ama bu iki Japon, nasıl diyelim, hasletinin bu derece kusurlu, an azından bir Japon için, birleşmesini her yerde görmek biraz zor. Yine de sakin ve sessiz güncemizde işimizi gördü: faux-oryantali anladığınızı ya da sezdiğinizi umuyorum.
[4] Muji (Kabushiki-gaisha Ryōhin Keikaku), çeşitli ev eşyaları, vb. satan, Japon perakende mağazalar zinciri. Tasarımlarında minimalizm, geri dönüşüm, israfın önlenmesi ve asla logo kullanMAması ile ünlü; dünyanın markasız markası. Marka ve ticari logolara alerjisi olan Gibson'ın 2003 tarihli "Pattern Recognition" adlı kitabının kahramanı, giysilerini yalnızca Muji'den alıyordu.
[5] Bu ev ödeviniz; biraz +arayın bakalım.
[6] Train-spotting'e bir gönderme.

Kaynak: Ben Observer'daki metinden değil, voidspace'ten yararlandım. Gazetelerin internet sürümlerini otaku ruhuna uygun bulmuyorum.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Papağan Totemi

Gezegen Simgeleri

Tanrıça Asteria