Scroogled [1] - 1. Bölüm
E-postanız, videolarınız, takviminiz, aramalarınız Google'ın kontrolü altında. Peki ya hayatınız da onun kontrolünde olsaydı?
Cory Doctorow'dan[2] kısa bir öykü
Greg San Francisco Uluslararası Havalimanına akşam 8'de indi, ama gümrük kontrolündeki kuyruğun başına ulaştığında vakit geceyarısını geçmişti. Fındık gibi kahverengi, traşsız, ve Cabo sahillerinde geçen bir aydan sonra (haftada üç gün tüplü dalış, kalan zamandaysa üniversiteli Fransız kızları baştan çıkartarak) eklemleri uyuşmuş olarak birinci mevkiden çıkmıştı. Kentten bir ay önce ayrıldığında düşük omuzlu, saklı göbekli bir kalıntıydı. Şimdiyse, kabin hosteslerinin hayranlık dolu bakışlarını üstüne çeken bronz bir tanrı.
Gümrük kuyruğunda geçen dört saat onu, tanrılıktan tekrar insan haline getirmeye yetti. Parlak cilası aşınmış, kıçından ter akarken, omuzları ve boynu o kadar gergindi ki sırtının üst kısmı tenis raketi gibi olmuştu. 'Ipod'unun pilleri biteli çok olmuştu ve yapacak başka şey olmaması onu önündeki orta yaşlı çifte kulak kabartmaya itti.
"Modern teknolojinin mucizesi," dedi kadın, yakındaki ilana doğru omuz silkerek: Göçmenlik Bürosu - Powered by Google.[4]
"Gelecek aydan önce başlayacaklarını sanmıyordum." Adam, sombrerosunu bir giyiyor, bir çıkarıp elinde tutuyordu.
Sınırda bile Google. Tanrıça adına. Greg, opsiyonlarını nakde çevirerek "kendine zaman ayırmak için" - pek beklediği gibi olmamıştı ama neyse - Google'dan altı ay kadar önce ayrılmıştı. Bu sürenin beş ayında arkadaşlarının PC'lerini tamir etmiş, TV'de sabah programlarını izlemiş ve 5 kilo almış, bunun da suçunu 24 saat açık, tam donanımlı bir jimnastik salonu olan Googleplex yerine evde olmasına atmıştı.
Bunun geleceğini görmüş olması gerekirdi, tabii. ABD hükümeti sınırdan geçeceklerin parmak izlerini ve fotoğrafları kullanacak bir program için 15 milyar doları piç etmiş ancak, tek bir terörist yakalayamamıştı. Kamu sektörünün Doğru Arama Yapmakta yetersiz olduğu açıkça görülüyordu.
Sosise benzeyen parmaklarını klavyesinde gezdiren DHS memuru, altları şişip torba olmuş gözlerini kısarak ekrana bakıyordu. Tanrıçanın belası havalimanından kurtulmanın neden dört saat sürdüğü anlaşılmıştı.
Greg, "İyi akşamlar" diyerek adama terden ıslanmış pasaportunu uzattı. Memur homurdandı ve teri sildi, sonra da parmakları tuşlarda gezinirken ekrana gözünü dikti. Bayağı dikti. Ağzının köşesindeki kurumuş yemek parçasını diliyle içeri alıp yuttu.
"1998 Haziranı hakkında konuşmak ister misin?"
Greg başını kendi Çıkış'ından kaldırdı. "Bana mı dediniz?"
"17 Haziran 1998, alt.yananadam grubuna bir festivale katılma planınız hakkında bir ileti yollamışsınız, ve 'Mantarlar[5] gerçekten kötü bir fikir mi?' diye sormuşsunuz.
İkinci soruşturma odasındaki memur daha yaşlıydı, ve o kadar sıskaydı ki sanki çakıyla soyulmuş bir dal parçası gibi görünüyordu. Soruları mantarlardan biraz daha derine indi.
"Bana hobilerinden bahset. Model roketlerle aran nasıl?"
"Ne?"
"Model roketler."
Greg "Hiç aram yok," dedi. Konuşmanın nereye gideceğini sezmişti.
Adam not alıp bir kaç tuşa daha bastı. "Soruyorum çünkü arama sorgularının ve Google posta kutuna gelen model roket reklamlarında ciddi bir artış var, anlıyorsun değil mi?"
Greg midesinin düğümlendiğini hissetti. "Sorgularıma ve mektuplarıma mı bakıyorsunuz?" Bir aydır bilgisayarın yanına bile yaklaşmamıştı fakat bir zamanlar o arama kutusuna yazdıklarının bu deli doktoruna anlattıklarından daha somut şeyler olduğunun farkındaydı.
"Lütfen sakin olun. Hayır, sorgularınıza bakmıyorum," dedi adam alay eder bir tonla. "Bu, anayasaya aykırı olurdu. Biz yalnızca postanızı okurken ve arama yaparken görünen reklamlara bakıyoruz. Elimde bunu açıklayan bir broşür var. Buradaki işimiz bittiğinde size veririm."
Greg, "Ama reklamların bir anlamı yok ki," diye kekeledi. "Coulter, Iowa'daki arkadaşımdan bir mektup aldığımda da, Ann Coulter'ın cep telefonu melodileri reklamlarını geliyor!"
Adam başını salladı. "Anlıyorum efendim. Ve burada sizinle konuşmamın sebebi de bu. Sizce model roket reklamları niye bu kadar sık geliyor?"
Greg düşüncelerini hizaya sokmaya çalıştı. "Pekala, yalnızca şunu yapın. 'Kahve fanatikleri' için bir arama yapın." Grupta oldukça faaldi ve sitelerinin ayın-kahvesi abonelik hizmetinin tasarımına yardım etmişti. Tanıtacakları kahvenin adı Jet Yakıtı'ydı. Muhtemelen 'jet' ve 'yakıt' sözcükleri Google'ı model roket ilanları göstermeye itmişti.
Çubuk adam Cadılar Bayramı fotoğraflarını keşfettiğinde tam da kurtulmak üzereydi. 'Greg Lupinski' hakkındaki arama sonuçlarının üç ekran altına gömülmüşlerdi.
"Körfez Savaşı temalı bir partiydi," dedi. "Castro'da."[6, 7]
"Ve siz ne kılığında gitmiştiniz?"
"İntihar bombacısı kılığında," diye yanıtladı, kuzu gibi. Sözcükleri söylemek bile onu ürkütmüştü.
"Benimle gelin Bay Lupinski," dedi adam.
Serbest bırakıldığında, saat sabahın üçünü geçmişti. Bavulları bagaj turnikesinde tek başlarına, hüzünle dönmekteydi. Hepsinin açılıp, dikkatsizce tekrar kapatılmış olduklarını gördü. Kenarlarından elbiselerinin uçları sarkıyordu.
Eve dönünce, Kolomb öncesi, sahte heykellerinin hepsinin kırılmış, yepyeni beyaz Meksika gömleğinin üzerinde büyük, siyah bir bot izinin kendisine baktığını keşfetti. Giysileri artık Meksika kokmuyordu. Havalimanı kokuyordu.
Ne yapsa uyuyamayacaktı. Mümkün değildi. Birisiyle bunları konuşmak zorundaydı. Onu anlayacak tek bir kişi vardı. Şansına, o da bu saatlerde genellikle uyanık olurdu.
2. Bölüm
Kaynak: Radar Online.
[1] Sözcük, İngilizce screw ve google fiilleri (evet, "to google" artık bir fiil; arama motoru kullanarak aramak anlamında) birleştirilerek oluşturulmuş. Resmi müstehcenlik görüşümüze ne kadar uygun olur bilemem ama screw sözcüğünün anlamı düzmekten başlıyor, yanmak, bitmek, tükenmeğe kadar genişliyor (Kendime not: eWF6OiBpc2xhbSBwb3Jub2dyYWZpZGVuIG5lZGVuIGhvc2xhbm1peW9y).
[2] Cory Doctorow, dijital hakların önde gelen eylemcilerinden ve Electronic Frontier Foundation vakfının bir üyesi. Çok sayıda okuyucusu olan Boingboing'in eş editörlerinden, aynı zamanda bilimkurgu romanlar yazıyor ve internette romanlarını bedavaya dağıtmasıyla ünlü.
[3] Bu satırları, özel konuşmaları fütursuzca aleyhlerine kullanılıp tutuklanan polis memurlarına adıyorum. Olayı kınamak gibi anlamsız bir şey yapacak değilim; kınamak, kılavuzu akıl olanlara karşı etkilidir.
[4] Reklamlarda çok sık kullanılan bir slogan olduğu için bunu aynen korudum.
[5] Özgün metinde mushroom sözcüğünün kısaltması olan "shroom" denmiş. Genellikle uyuşturucular anlamında kullanılır (ipucu: sihirli mantar, Alice, Harikalar Diyarı).
[6] San Francisco'nun eşcinsel semti; "Eşcinsellerin Mekke'si" olarak anılır. 70'lerde Harvey Milk'in ilk seçilmiş gay olmasıyla başlanıştır. Semtte çok eşcinsel yaşadığı gibi, onlara hizmet veren lokantalar, işyerleri, barlar ve kulüpler de boldur. Her yaz yapılan Gurur (Pride) kutlamaları, türünün en büyüklerindendir.
[7] Herhalde Fidel Castro'nun kim olduğunu anlatmama gerek yok.
Cory Doctorow'dan[2] kısa bir öykü
"Bana en saygın adamca yazılmış altı satır verin, içinde onu asmak için gereken mazereti bulurum." -- Kardinal Richelieu[3]
"Hakkınızda yeterince şey bilmiyoruz." -- Google CEO'su Eric Schmidt
Greg San Francisco Uluslararası Havalimanına akşam 8'de indi, ama gümrük kontrolündeki kuyruğun başına ulaştığında vakit geceyarısını geçmişti. Fındık gibi kahverengi, traşsız, ve Cabo sahillerinde geçen bir aydan sonra (haftada üç gün tüplü dalış, kalan zamandaysa üniversiteli Fransız kızları baştan çıkartarak) eklemleri uyuşmuş olarak birinci mevkiden çıkmıştı. Kentten bir ay önce ayrıldığında düşük omuzlu, saklı göbekli bir kalıntıydı. Şimdiyse, kabin hosteslerinin hayranlık dolu bakışlarını üstüne çeken bronz bir tanrı.
Gümrük kuyruğunda geçen dört saat onu, tanrılıktan tekrar insan haline getirmeye yetti. Parlak cilası aşınmış, kıçından ter akarken, omuzları ve boynu o kadar gergindi ki sırtının üst kısmı tenis raketi gibi olmuştu. 'Ipod'unun pilleri biteli çok olmuştu ve yapacak başka şey olmaması onu önündeki orta yaşlı çifte kulak kabartmaya itti.
"Modern teknolojinin mucizesi," dedi kadın, yakındaki ilana doğru omuz silkerek: Göçmenlik Bürosu - Powered by Google.[4]
"Gelecek aydan önce başlayacaklarını sanmıyordum." Adam, sombrerosunu bir giyiyor, bir çıkarıp elinde tutuyordu.
Sınırda bile Google. Tanrıça adına. Greg, opsiyonlarını nakde çevirerek "kendine zaman ayırmak için" - pek beklediği gibi olmamıştı ama neyse - Google'dan altı ay kadar önce ayrılmıştı. Bu sürenin beş ayında arkadaşlarının PC'lerini tamir etmiş, TV'de sabah programlarını izlemiş ve 5 kilo almış, bunun da suçunu 24 saat açık, tam donanımlı bir jimnastik salonu olan Googleplex yerine evde olmasına atmıştı.
Bunun geleceğini görmüş olması gerekirdi, tabii. ABD hükümeti sınırdan geçeceklerin parmak izlerini ve fotoğrafları kullanacak bir program için 15 milyar doları piç etmiş ancak, tek bir terörist yakalayamamıştı. Kamu sektörünün Doğru Arama Yapmakta yetersiz olduğu açıkça görülüyordu.
Sosise benzeyen parmaklarını klavyesinde gezdiren DHS memuru, altları şişip torba olmuş gözlerini kısarak ekrana bakıyordu. Tanrıçanın belası havalimanından kurtulmanın neden dört saat sürdüğü anlaşılmıştı.
Greg, "İyi akşamlar" diyerek adama terden ıslanmış pasaportunu uzattı. Memur homurdandı ve teri sildi, sonra da parmakları tuşlarda gezinirken ekrana gözünü dikti. Bayağı dikti. Ağzının köşesindeki kurumuş yemek parçasını diliyle içeri alıp yuttu.
"1998 Haziranı hakkında konuşmak ister misin?"
Greg başını kendi Çıkış'ından kaldırdı. "Bana mı dediniz?"
"17 Haziran 1998, alt.yananadam grubuna bir festivale katılma planınız hakkında bir ileti yollamışsınız, ve 'Mantarlar[5] gerçekten kötü bir fikir mi?' diye sormuşsunuz.
İkinci soruşturma odasındaki memur daha yaşlıydı, ve o kadar sıskaydı ki sanki çakıyla soyulmuş bir dal parçası gibi görünüyordu. Soruları mantarlardan biraz daha derine indi.
"Bana hobilerinden bahset. Model roketlerle aran nasıl?"
"Ne?"
"Model roketler."
Greg "Hiç aram yok," dedi. Konuşmanın nereye gideceğini sezmişti.
Adam not alıp bir kaç tuşa daha bastı. "Soruyorum çünkü arama sorgularının ve Google posta kutuna gelen model roket reklamlarında ciddi bir artış var, anlıyorsun değil mi?"
Greg midesinin düğümlendiğini hissetti. "Sorgularıma ve mektuplarıma mı bakıyorsunuz?" Bir aydır bilgisayarın yanına bile yaklaşmamıştı fakat bir zamanlar o arama kutusuna yazdıklarının bu deli doktoruna anlattıklarından daha somut şeyler olduğunun farkındaydı.
"Lütfen sakin olun. Hayır, sorgularınıza bakmıyorum," dedi adam alay eder bir tonla. "Bu, anayasaya aykırı olurdu. Biz yalnızca postanızı okurken ve arama yaparken görünen reklamlara bakıyoruz. Elimde bunu açıklayan bir broşür var. Buradaki işimiz bittiğinde size veririm."
Greg, "Ama reklamların bir anlamı yok ki," diye kekeledi. "Coulter, Iowa'daki arkadaşımdan bir mektup aldığımda da, Ann Coulter'ın cep telefonu melodileri reklamlarını geliyor!"
Adam başını salladı. "Anlıyorum efendim. Ve burada sizinle konuşmamın sebebi de bu. Sizce model roket reklamları niye bu kadar sık geliyor?"
Greg düşüncelerini hizaya sokmaya çalıştı. "Pekala, yalnızca şunu yapın. 'Kahve fanatikleri' için bir arama yapın." Grupta oldukça faaldi ve sitelerinin ayın-kahvesi abonelik hizmetinin tasarımına yardım etmişti. Tanıtacakları kahvenin adı Jet Yakıtı'ydı. Muhtemelen 'jet' ve 'yakıt' sözcükleri Google'ı model roket ilanları göstermeye itmişti.
Çubuk adam Cadılar Bayramı fotoğraflarını keşfettiğinde tam da kurtulmak üzereydi. 'Greg Lupinski' hakkındaki arama sonuçlarının üç ekran altına gömülmüşlerdi.
"Körfez Savaşı temalı bir partiydi," dedi. "Castro'da."[6, 7]
"Ve siz ne kılığında gitmiştiniz?"
"İntihar bombacısı kılığında," diye yanıtladı, kuzu gibi. Sözcükleri söylemek bile onu ürkütmüştü.
"Benimle gelin Bay Lupinski," dedi adam.
Serbest bırakıldığında, saat sabahın üçünü geçmişti. Bavulları bagaj turnikesinde tek başlarına, hüzünle dönmekteydi. Hepsinin açılıp, dikkatsizce tekrar kapatılmış olduklarını gördü. Kenarlarından elbiselerinin uçları sarkıyordu.
Eve dönünce, Kolomb öncesi, sahte heykellerinin hepsinin kırılmış, yepyeni beyaz Meksika gömleğinin üzerinde büyük, siyah bir bot izinin kendisine baktığını keşfetti. Giysileri artık Meksika kokmuyordu. Havalimanı kokuyordu.
Ne yapsa uyuyamayacaktı. Mümkün değildi. Birisiyle bunları konuşmak zorundaydı. Onu anlayacak tek bir kişi vardı. Şansına, o da bu saatlerde genellikle uyanık olurdu.
2. Bölüm
Kaynak: Radar Online.
[1] Sözcük, İngilizce screw ve google fiilleri (evet, "to google" artık bir fiil; arama motoru kullanarak aramak anlamında) birleştirilerek oluşturulmuş. Resmi müstehcenlik görüşümüze ne kadar uygun olur bilemem ama screw sözcüğünün anlamı düzmekten başlıyor, yanmak, bitmek, tükenmeğe kadar genişliyor (Kendime not: eWF6OiBpc2xhbSBwb3Jub2dyYWZpZGVuIG5lZGVuIGhvc2xhbm1peW9y).
[2] Cory Doctorow, dijital hakların önde gelen eylemcilerinden ve Electronic Frontier Foundation vakfının bir üyesi. Çok sayıda okuyucusu olan Boingboing'in eş editörlerinden, aynı zamanda bilimkurgu romanlar yazıyor ve internette romanlarını bedavaya dağıtmasıyla ünlü.
[3] Bu satırları, özel konuşmaları fütursuzca aleyhlerine kullanılıp tutuklanan polis memurlarına adıyorum. Olayı kınamak gibi anlamsız bir şey yapacak değilim; kınamak, kılavuzu akıl olanlara karşı etkilidir.
[4] Reklamlarda çok sık kullanılan bir slogan olduğu için bunu aynen korudum.
[5] Özgün metinde mushroom sözcüğünün kısaltması olan "shroom" denmiş. Genellikle uyuşturucular anlamında kullanılır (ipucu: sihirli mantar, Alice, Harikalar Diyarı).
[6] San Francisco'nun eşcinsel semti; "Eşcinsellerin Mekke'si" olarak anılır. 70'lerde Harvey Milk'in ilk seçilmiş gay olmasıyla başlanıştır. Semtte çok eşcinsel yaşadığı gibi, onlara hizmet veren lokantalar, işyerleri, barlar ve kulüpler de boldur. Her yaz yapılan Gurur (Pride) kutlamaları, türünün en büyüklerindendir.
[7] Herhalde Fidel Castro'nun kim olduğunu anlatmama gerek yok.
Yorumlar
Yorum Gönder