Demokratik Karar Süreci - Yamyamlar (2)
Karar verme sürecinde kimler var?
Genel hatlarıyla şu söylenebilir:
Toplumsal (veya birlikte) karar verilmesini gerektiren bir sorun veya fırsatta,
Yine kesinkes söylenebilir ki (gerçi bu enderdir), bu karar alma sürecinde payımız eşit değildir. Bu pay, karar veya sonuçtan doğacak çıkar yelpazesinde ilişkili olmak ve parçası olmak arasında hangi uçta olduğumuza göre belirlenir.
Peki, fark nedir? Bir arkadaşımın bana yeri geldikçe hatırlattığı gibi, kahvaltıda sucuklu yumurta yiyorsanız, tavuk olayla ilişkilidir ama sığır, olayın parçası olmuştur.
İlişkiliyseniz oy, parçası oluyorsanız hem oy, hem de veto hakkınız vardır.
Neden hem oy, hem de veto hakkına ihtiyacımız var?
Hastane oyununda tıp personeli ilişkili, hastalar ve potansiyel bağışçı olayın parçasıdır. Hepsi de (muhtemelen intihar edecek olan bağışçı hariç) bağışçının kurban edilmesi için oy kullansa bile, bağışçının vetosu diğerlerinin oylarından üstündür. Benzer şekilde, eğer doktorlar, daha mantıklı bir seçenek olan nasılsa ölecek hastalardan bir tanesinin diğerlerinin iyiliği için feda edilmesini önerseler bile, feda edilecek hastanın vetosu diğerlerinin oylarını engelleyecektir. Veto, oydan daima üstündür, dolayısıyla bağışçının vetosu, diğer 5 hastanın oyundan daha fazla değer taşır. Peki neden? (vetonun anlamının zaten bu olduğu dışında, tabii)
Soruyu görmezlikten gelmeye veya geçiştirmeye çalışmayalım. Hiçbir beş ölümcül hastanın böyle bir durumda muhtemel bağışçının hayatının feda edilmesini isteyecek kadar bencil olacağını, en azından gerçek hayatta (bazı ekonomistlerin çarpık fikirlerine rağmen) tabii ki biliyoruz. Ama şu an bir oyun oynuyoruz, ve oyunun kuralları arasında onların bencil oldukları da var.
Neden bazı durumlarda bir veto herhangi bir sayıdaki oyu geçersiz kılar?
Daha önce bahsetmiş olduğum mektubun yazarına göre (arşiv nüshası), bağışçının yaşamı lehine olacak kararın sebebi toplumun bütün üyeleriyle (sağlık durumlarına bakılmaksızın) hastaneler arasında üstü örtülü bir sözleşme olması ve bundan hastanenin kapısından, koşullar ne olursa olsun ancak isteğimiz dışında bağışa zorlanamayacağımız şartıyla gireceğimizin anlaşılmasıymış. Bu sözleşmenin bozulması, bir kere bile olsa, kimsenin kendi isteğiyle hastanaye gitmemesine yol açarmış. Bu sözleşmeci ahlak görüşü, faydacı yaklaşıma göre daha üstünmüş:
Sözleşmeci kuramlar doğru sonucu kestirirken, faydacılar kestiremediğine göre, bu, yanlış ve doğruyla ilgili bir bilmece değil, faydacı kuramlara karşıt bir iddiadır.
Yazarın sözleşmeciliği, en azından bu durumda gerçekten de olası sonucu kestiriyor ama sorunun can alıcı noktasına yaklaşmıyor. Yalnızca insanların beklentilerini kestirmek ahlaki bir sav oluşturmuyor. Ama yalnız çoğunlukçuluğun (en fazla kişiye, en fazla iyi şey) sorunu çözmediğini belirtmekte haklı. Doğru soru şu olmalı: Neden sağlıklı, rastgele bir ziyaretçi, organları için parçalanmayacağını beklemeli? Neden bunu veto hakkı olmalı?
Genel hatlarıyla şu söylenebilir:
Toplumsal (veya birlikte) karar verilmesini gerektiren bir sorun veya fırsatta,
- sorunun veya fırsatın varlığından haberdar olan veya gerektiğinde haberdar edilebilen,
- karardan veya sonucundan bir şekilde makul bir etkilenme olasılığı olan,
- karar veya sonucu umrunda bile olmayan
Yine kesinkes söylenebilir ki (gerçi bu enderdir), bu karar alma sürecinde payımız eşit değildir. Bu pay, karar veya sonuçtan doğacak çıkar yelpazesinde ilişkili olmak ve parçası olmak arasında hangi uçta olduğumuza göre belirlenir.
Peki, fark nedir? Bir arkadaşımın bana yeri geldikçe hatırlattığı gibi, kahvaltıda sucuklu yumurta yiyorsanız, tavuk olayla ilişkilidir ama sığır, olayın parçası olmuştur.
İlişkiliyseniz oy, parçası oluyorsanız hem oy, hem de veto hakkınız vardır.
Neden hem oy, hem de veto hakkına ihtiyacımız var?
Hastane oyununda tıp personeli ilişkili, hastalar ve potansiyel bağışçı olayın parçasıdır. Hepsi de (muhtemelen intihar edecek olan bağışçı hariç) bağışçının kurban edilmesi için oy kullansa bile, bağışçının vetosu diğerlerinin oylarından üstündür. Benzer şekilde, eğer doktorlar, daha mantıklı bir seçenek olan nasılsa ölecek hastalardan bir tanesinin diğerlerinin iyiliği için feda edilmesini önerseler bile, feda edilecek hastanın vetosu diğerlerinin oylarını engelleyecektir. Veto, oydan daima üstündür, dolayısıyla bağışçının vetosu, diğer 5 hastanın oyundan daha fazla değer taşır. Peki neden? (vetonun anlamının zaten bu olduğu dışında, tabii)
Soruyu görmezlikten gelmeye veya geçiştirmeye çalışmayalım. Hiçbir beş ölümcül hastanın böyle bir durumda muhtemel bağışçının hayatının feda edilmesini isteyecek kadar bencil olacağını, en azından gerçek hayatta (bazı ekonomistlerin çarpık fikirlerine rağmen) tabii ki biliyoruz. Ama şu an bir oyun oynuyoruz, ve oyunun kuralları arasında onların bencil oldukları da var.
Neden bazı durumlarda bir veto herhangi bir sayıdaki oyu geçersiz kılar?
Daha önce bahsetmiş olduğum mektubun yazarına göre (arşiv nüshası), bağışçının yaşamı lehine olacak kararın sebebi toplumun bütün üyeleriyle (sağlık durumlarına bakılmaksızın) hastaneler arasında üstü örtülü bir sözleşme olması ve bundan hastanenin kapısından, koşullar ne olursa olsun ancak isteğimiz dışında bağışa zorlanamayacağımız şartıyla gireceğimizin anlaşılmasıymış. Bu sözleşmenin bozulması, bir kere bile olsa, kimsenin kendi isteğiyle hastanaye gitmemesine yol açarmış. Bu sözleşmeci ahlak görüşü, faydacı yaklaşıma göre daha üstünmüş:
Sözleşmeci kuramlar doğru sonucu kestirirken, faydacılar kestiremediğine göre, bu, yanlış ve doğruyla ilgili bir bilmece değil, faydacı kuramlara karşıt bir iddiadır.
Yazarın sözleşmeciliği, en azından bu durumda gerçekten de olası sonucu kestiriyor ama sorunun can alıcı noktasına yaklaşmıyor. Yalnızca insanların beklentilerini kestirmek ahlaki bir sav oluşturmuyor. Ama yalnız çoğunlukçuluğun (en fazla kişiye, en fazla iyi şey) sorunu çözmediğini belirtmekte haklı. Doğru soru şu olmalı: Neden sağlıklı, rastgele bir ziyaretçi, organları için parçalanmayacağını beklemeli? Neden bunu veto hakkı olmalı?
Yorumlar
Yorum Gönder