Gurbet Yılları - Bruno (3)
Bruno Fransa’yı terk etme vaktinin geldiğini hissedince yeni bir izleyici kitlesi bulmak için Ingiltere’ye gider. Ancak Oxford’da akademisyenlerle ilişki kurmayı başaramaz. Oxford, zamanın diğer üniversiteleri gibi Aristo’nun otoritesi altındadır.
Aristo’nun ortaçağı nasıl tahakküme aldığı hakkında çok şey yazılmıştır. Sorun, Aristo’nun yöntemleri veya parlak zekasından çok Aristo’nun otoritesidir. Bir şeye inanılmalıdır çünkü Aristo öyle söylemiştir. Bilimin ortaya çıkardığı yeni bulgularla bariz bir çelişki içindeyken, sırf Aristo söyledi diye iddialarını insanların kafasına zorla sokmaya çalışmaya itiraz etmek Bruno’nun söyleminin bir parçasıdır.
“Ash Wednesday Supper” (Ash’te Carşamba günkü akşam yemeği) adlı eserinde, Bruno Copernic’in doktrinini yayar. Aristo’nun öğretilerine ters düştüğü için insanların gülerek dalga geçtiği yeni bir astronomi önerilmektedir. Bruno kavgacı bir ruh haliyle içten bir propaganda yürütür. 1582-1592 yılları arasında Giordano Bruno dışında, Avrupa’da Conernic’in çizdiği evreni açıkça ve etkin bir şekilde inatla yayan başka bir öğretmen bulmak çok zor ve ender rastlanır bir olaydır. Bir kaç yıl sonra da bayrağı Galileo devralacaktır.
Galileo Bruno’yla şahsen tanışmamış ve eserlerinde ondan bahsetmemiştir ama Bruno’nun kitaplarının bazılarını okumuş olmalıdır. Gerçi Galileo’yu tescilli bir meczuptan bahsetmediği için diplomat olmamakla suçlamak da pek doğru değildir. Galileo karşılaştığı güçlüklerde sağlamcı olduğu için (kiliseye karşı kendisini sağlama alması ç.n.) zaten hep eleştirilmiştir. Kahramanlarımızdan hep daha fazlasını talep ederiz.
Bruno Ingiltere’deyken Kraliçe Elizabeth’le kişisel bir görüşme yapabilmiştir. Ondan daha sonra diva, protestan yönetici, kutsal, ebedi gibi tıpkı Papa için de kullandığı sıfatlarla bahsedecektir. Bu eş sıfatlar daha sonra dinsiz, kafir ve meczup olduğu için yargılanırken aleyhine kullanılacaktır. Kraliçe Elizabeth’se Bruno’dan pek hazzetmemiştir. Bruno’nun vahşi, radikal, sapkın ve tehlikeli olduğunu düşünmüştür. Bruno da Ingilizleri genelde kaba bulmuştur.
Bruno’nun ne protestan ne de katolik dünyasında güvenli bir yeri oldu ve uzun mücadelesini çok elverişsiz koşullarda yaptı. Isviçre, Fransa ve şimdi Ingiltere’den sonra Almanya’ya gitti. Kitap çevirdi, düzeltmenlik yaptı, ve insanları bir araya getirebildiği her durumda söylevler verdi. Onu giysilerini kendisi onarırken, aç, üşümüş ya da bitkin olarak hayal etmek için büyük bir hayalgücü gerekmez. Onun hakkında kesin olarak bildiğimiz çok az şey var, o da zamanının yeraltı/korsan ebediyatı sayılabilecek, şimdi neredeyse unutulmus kitaplarındaki fikirleri. Sürgünde geçen yirmi yılın sonunda onu evini özlemiş, anadiline ve vatandaşlarına hasret kalmış olarak görürüz. Yine de yazmaya devam etti. “De la Causa, Pricipio et Uno” (Sebep, ilke ve birlik üzerine) isimli kitabında şu kehaneti okuruz:
2. Bölüm - 4. Bölüm
Görsel: Andre Durand
Aristo’nun ortaçağı nasıl tahakküme aldığı hakkında çok şey yazılmıştır. Sorun, Aristo’nun yöntemleri veya parlak zekasından çok Aristo’nun otoritesidir. Bir şeye inanılmalıdır çünkü Aristo öyle söylemiştir. Bilimin ortaya çıkardığı yeni bulgularla bariz bir çelişki içindeyken, sırf Aristo söyledi diye iddialarını insanların kafasına zorla sokmaya çalışmaya itiraz etmek Bruno’nun söyleminin bir parçasıdır.
“Ash Wednesday Supper” (Ash’te Carşamba günkü akşam yemeği) adlı eserinde, Bruno Copernic’in doktrinini yayar. Aristo’nun öğretilerine ters düştüğü için insanların gülerek dalga geçtiği yeni bir astronomi önerilmektedir. Bruno kavgacı bir ruh haliyle içten bir propaganda yürütür. 1582-1592 yılları arasında Giordano Bruno dışında, Avrupa’da Conernic’in çizdiği evreni açıkça ve etkin bir şekilde inatla yayan başka bir öğretmen bulmak çok zor ve ender rastlanır bir olaydır. Bir kaç yıl sonra da bayrağı Galileo devralacaktır.
Galileo Bruno’yla şahsen tanışmamış ve eserlerinde ondan bahsetmemiştir ama Bruno’nun kitaplarının bazılarını okumuş olmalıdır. Gerçi Galileo’yu tescilli bir meczuptan bahsetmediği için diplomat olmamakla suçlamak da pek doğru değildir. Galileo karşılaştığı güçlüklerde sağlamcı olduğu için (kiliseye karşı kendisini sağlama alması ç.n.) zaten hep eleştirilmiştir. Kahramanlarımızdan hep daha fazlasını talep ederiz.
Bruno Ingiltere’deyken Kraliçe Elizabeth’le kişisel bir görüşme yapabilmiştir. Ondan daha sonra diva, protestan yönetici, kutsal, ebedi gibi tıpkı Papa için de kullandığı sıfatlarla bahsedecektir. Bu eş sıfatlar daha sonra dinsiz, kafir ve meczup olduğu için yargılanırken aleyhine kullanılacaktır. Kraliçe Elizabeth’se Bruno’dan pek hazzetmemiştir. Bruno’nun vahşi, radikal, sapkın ve tehlikeli olduğunu düşünmüştür. Bruno da Ingilizleri genelde kaba bulmuştur.
Bruno’nun ne protestan ne de katolik dünyasında güvenli bir yeri oldu ve uzun mücadelesini çok elverişsiz koşullarda yaptı. Isviçre, Fransa ve şimdi Ingiltere’den sonra Almanya’ya gitti. Kitap çevirdi, düzeltmenlik yaptı, ve insanları bir araya getirebildiği her durumda söylevler verdi. Onu giysilerini kendisi onarırken, aç, üşümüş ya da bitkin olarak hayal etmek için büyük bir hayalgücü gerekmez. Onun hakkında kesin olarak bildiğimiz çok az şey var, o da zamanının yeraltı/korsan ebediyatı sayılabilecek, şimdi neredeyse unutulmus kitaplarındaki fikirleri. Sürgünde geçen yirmi yılın sonunda onu evini özlemiş, anadiline ve vatandaşlarına hasret kalmış olarak görürüz. Yine de yazmaya devam etti. “De la Causa, Pricipio et Uno” (Sebep, ilke ve birlik üzerine) isimli kitabında şu kehaneti okuruz:
Bu koca küre, bu yıldız, ölüme, çözülme ve doğada imkansız olan tükenmeye tabi olmadan, zaman zaman parçalarını değiştirerek kendini yeniler. Aristo’nun öğrettiğinin aksine, mutlak bir aşağı veya yukarı yoktur; tıpkı uzayda mutlak konumun olmadığı gibi. Her cismin konumu diğerine göredir.Evrendeki herşeyin konumu diğerine bağlı olarak sürekli değişir ve gözlemci daima bunların merkezindedir.
2. Bölüm - 4. Bölüm
Görsel: Andre Durand
Yorumlar
Yorum Gönder