Gezegen Simgeleri
Günümüzde neredeyse herkesin aşina olduğu gezegen simgelerinin, ya da daha doğru deyişle gliflerinin oldukça uzun bir tarihi var. Bu çok iyi bilinen semboller iyi korunmuş eski belgelerde bulunmakta, ve kökenlerini araştırmak bize kadim gizli bilgilerin ve ekollerin kapısına götürüyor.
Bir simge yalnızca kendisine ait yaşamı varsa bozulmadan kalabilir; eğer bir şekilde bir yaşama biçimi, fikir ya da formla birleşmişse, buna binlerce yıllık geçen zamanı da eklersek, toplumsal değişimlerle bu simgelerin dramatik bir metamorfoz geçirmeleri kaçınılmaz olur.
Dolayısıyla gezegen simgelerinin bu gizil gücü var çünkü eski bilgeler onları bir anlamda fikir ve formu birleştiren arketipik spiritüel içerikle örmüş, ve arketipik basitlikleriyle özlerini, anlamlarına olan bağlarını yitirmeden değişmez ve değiştirilemezlerdi. Bu simgelerin iç yapılarını incelediğimizde gezegenlerin spiritüel güçlerinin gözlerimizin önüne serildiğini göreceğiz.
Gezegen Simgelerinin Eksoterik Yorumlanışı
Gliflerin bu bir bakıma sınırlı yorumu, gezegenler ve eşleniği Yunan-Roma tanrı arketipleri arasında paralellik kurulmasından kaynaklanıyor:
Gezegen Simgelerinin Ezoterik (Batıni) Yorumlanışı
Ezoterik bakış açısı bizi gliflerle simyasal olarak çalışmaya, gezegenler ve yedi metal arasındaki paralelliği aramaya itiyor ve bu, resmin tamamını görmemizi sağlayacak:
Glifler üç şeklin, O güneş diski, ☽ hilal ve + Dünyayı temsil eden haçın değişik kombinasyonlarından oluşuyor. İki basit, Ay ve Güneş, dört çift, Mars, Venüs, Satürn ve Jüpiter, ve Merkür'ü simgeleyen bir üçlümüz var. Ayrıca ilişkili metallerden oluşan iki grubumuz bulunmakta:
Simyaya göre, güneşten yayılan kozmik yaşam güçlerini dünyada metal halinde, altın olarak buluruz. Altın güneşin dünyevi temsilcisidir; sıcak sarı ışığıyla adeta yaşamın parlayışı, metallerin en asilidir. Pas tutmaz ve diğer elementlerden etkilenmez. Fakat saf halinde çok yumuşaktır, dövülerek incecik narin parçalara bölünebilir, yine de altın olarak kalır ve ışığı yansıtır.
Demirde kozmik altın güçlerinin dünyevi güçler tarafından alt edildiğini görürüz. Demir özünde tamamen dünyevidir, ve haçla simgelenir. Yalnız modern materyalist uygarlığın gelişiminde demirin üstlendiği rolü düşünmek bile bunun kanıtıdır. Demir olmadan ne makineler, ne de sanayi devrimi mümkün olurdu. Dolayısıyla, içsel olarak hala güneş güçlerini içerse de, dışsal olarak doğası dünyaya aittir. Bu yüzden bu Mars elementi yaşamı taklit edebilir, örneğin bağımsız yaşamı varmış gibi görünen makinelerin üretiminde kullanılır. Demirde çok az asalet vardır. Bu sebeple, paslanmaya dirençsizdir, diğer elementlerden aşırı etkilenir. Altın güçleri haç güçleri tarafından bastırılmıştır.
Bakır demirin tam tersidir. Güneş güçleri baskındır ve dünya haçını bir anlamda uzaklaştırır. Bu yüzden altından sanki daha zengin, daha dünyevidir, ama yine de altınsı parlaklığı vardır. Altın gibi bakır da saf haldeyken yumuşaktır ve kullanılmak istenirse, form almama eğilimini telafi için pirinç ya da bronz gibi metallere ihtiyaç duyar. İçten dünyevi olan doğası (haç aşağıda) dünya diyarından biraz yükseltilmiştir. Bu da onu elektrik gibi dünya-üzeri güçleri almak ve tutmak için ideal hale getirir ve manyetizmayı tutabilen demiri tamamlar. Böylece bakır ve demir özel koşullarda bir araya getirildiğinde elektriğin güçlerini zapteden elektrik motoru ve jeneratör ortaya çıkar.
Ve güneş triadının alt iki üyesi, güneşin kozmik yaşam güçlerinin bir nevi dünyevi gölgesi olan elektrik enerjisinin taklit edilebilmesini sağlarlar. Güneş, Mars, Venüs - Altın, Demir, Bakır ilişkisini bu şekilde değerlendirmekten öğrenilecek çok şey vardır.
Benzer üçleme ikinci grubumuz, Ay grubunda da görülür.
Beyaz ışıltısıyla altından daha sert olan Ay metali gümüş spiritüelliğe daha açıktır; soğuk sert ışığı emer ve yansıtır (fotoğrafçılıkta kullanılan gümüş tozu kristallerini düşünün). Altın kadar asil değildir, göreceli olarak kolay paslanır.
Satürn-kurşun ikilisinde, dünyevi güçler tarafından çarmıha gerilmiş gümüşün metalik doğası dünyaya gömülmüştür. Kurşun çok kolay soluk gri paslanan, diğer elementlere kendini çok kolay veren bir yumuşak metaldir. O kadar içsel yaşam gücü vardır ki vurduğunuzda ses bile çıkarmaz, kolay erir, mum ateşi sıcaklığında bile katı halini yitirir. En önemli niteliklerinden birisi dünyevi doğasından kaynaklanır, x ışınları ve zararlı radyasyonu soğurabilir.
Jüpiter metali olan kalay, gümüşe kurşundan daha yakındır. Ayın hilali dünyevi haçın üzerinde muzaffer görülür. Kurşuna nazaran daha serttir, daha zor paslanır ve görünüşü değerli metallere benzer ve bu yüzden mücevhercilikte sık kullanılır. Katıldığı alaşıma kendine özgü ses ve ton kalitesini verir; çan ve org yapımında bu yüzden kullanılır. Özellikle bronz yapımında kullanılan bakırla armonik bir ilişkisi bulunur.
Üç metali ☉, ☽ ve + üçlüsüyle cıva birleştirir ama sıvı halde kalmaya devam eder. Simyacılar için cıva henüz maddeye indirgenmemiş olan bu üç gücün cisimleşmiş halidir. Güneş ve Ay güçleri Dünya güçlerine üstündür, bu yüzden cıva aketipik kozmik güçlerle olan bağını sürdürür ve herşeye dönüşebilmesinin gizi burada yatar.
Simyacıların her metalin özelliğini ve spiritüel temelini araştırmasının sebebi sanırım artık daha anlaşılır hale gelmiştir; metaller kozmosun dünyaya inmiş parçasıdır.
Şimdi, güneş ve ay gruplarıyla Merkürü tek bir şema içinde gösterirsek, gezegen simgelerinin içine örülmüş ezoterik içerik iyice belirginleşecek:
Diyagramın astroloji, törensel büyüler ve Kabala'da önemli rolü vardır. Güneş ve Ay grubu gezegenleri ve ortada Merkür (ingilizce Mercury yani cıvanın adı buradan gelir) ile metaller arası ilişki Simya'nın ve okültizmin bazı kollarının temel araştırma konusudur.
Kaynak: The Hermetic Journal, 1; Güz 1978
Bir simge yalnızca kendisine ait yaşamı varsa bozulmadan kalabilir; eğer bir şekilde bir yaşama biçimi, fikir ya da formla birleşmişse, buna binlerce yıllık geçen zamanı da eklersek, toplumsal değişimlerle bu simgelerin dramatik bir metamorfoz geçirmeleri kaçınılmaz olur.
Dolayısıyla gezegen simgelerinin bu gizil gücü var çünkü eski bilgeler onları bir anlamda fikir ve formu birleştiren arketipik spiritüel içerikle örmüş, ve arketipik basitlikleriyle özlerini, anlamlarına olan bağlarını yitirmeden değişmez ve değiştirilemezlerdi. Bu simgelerin iç yapılarını incelediğimizde gezegenlerin spiritüel güçlerinin gözlerimizin önüne serildiğini göreceğiz.
Gezegen Simgelerinin Eksoterik Yorumlanışı
Gliflerin bu bir bakıma sınırlı yorumu, gezegenler ve eşleniği Yunan-Roma tanrı arketipleri arasında paralellik kurulmasından kaynaklanıyor:
- ♄ Satürn/Chronos'un orağı
- ♃ Jüpiter/Zeus'un yıldırımları
- ♂ Mars/Ares'in mızrağı
- ☉ Güneş olarak aynen kalıyor
- ☽ Ay olarak aynen kalıyor
- ♀ Venüs/Afrodit'in aynası
- ☿ Merkür/Hermes'in kadüsesine (tıp amblemi; dikey çubuk üzerine dolanmış yılan)
Gezegen Simgelerinin Ezoterik (Batıni) Yorumlanışı
Ezoterik bakış açısı bizi gliflerle simyasal olarak çalışmaya, gezegenler ve yedi metal arasındaki paralelliği aramaya itiyor ve bu, resmin tamamını görmemizi sağlayacak:
Simge | Gezegen | Metal |
---|---|---|
♄ | Satürn | Kurşun |
♃ | Jüpiter | Kalay |
♂ | Mars | Demir |
☉ | Güneş | Altın |
♀ | Venüs | Bakır |
☿ | Merkür | Cıva |
☽ | Ay | Gümüş |
Glifler üç şeklin, O güneş diski, ☽ hilal ve + Dünyayı temsil eden haçın değişik kombinasyonlarından oluşuyor. İki basit, Ay ve Güneş, dört çift, Mars, Venüs, Satürn ve Jüpiter, ve Merkür'ü simgeleyen bir üçlümüz var. Ayrıca ilişkili metallerden oluşan iki grubumuz bulunmakta:
Güneş Grubu |
Simyaya göre, güneşten yayılan kozmik yaşam güçlerini dünyada metal halinde, altın olarak buluruz. Altın güneşin dünyevi temsilcisidir; sıcak sarı ışığıyla adeta yaşamın parlayışı, metallerin en asilidir. Pas tutmaz ve diğer elementlerden etkilenmez. Fakat saf halinde çok yumuşaktır, dövülerek incecik narin parçalara bölünebilir, yine de altın olarak kalır ve ışığı yansıtır.
Demirde kozmik altın güçlerinin dünyevi güçler tarafından alt edildiğini görürüz. Demir özünde tamamen dünyevidir, ve haçla simgelenir. Yalnız modern materyalist uygarlığın gelişiminde demirin üstlendiği rolü düşünmek bile bunun kanıtıdır. Demir olmadan ne makineler, ne de sanayi devrimi mümkün olurdu. Dolayısıyla, içsel olarak hala güneş güçlerini içerse de, dışsal olarak doğası dünyaya aittir. Bu yüzden bu Mars elementi yaşamı taklit edebilir, örneğin bağımsız yaşamı varmış gibi görünen makinelerin üretiminde kullanılır. Demirde çok az asalet vardır. Bu sebeple, paslanmaya dirençsizdir, diğer elementlerden aşırı etkilenir. Altın güçleri haç güçleri tarafından bastırılmıştır.
Bakır demirin tam tersidir. Güneş güçleri baskındır ve dünya haçını bir anlamda uzaklaştırır. Bu yüzden altından sanki daha zengin, daha dünyevidir, ama yine de altınsı parlaklığı vardır. Altın gibi bakır da saf haldeyken yumuşaktır ve kullanılmak istenirse, form almama eğilimini telafi için pirinç ya da bronz gibi metallere ihtiyaç duyar. İçten dünyevi olan doğası (haç aşağıda) dünya diyarından biraz yükseltilmiştir. Bu da onu elektrik gibi dünya-üzeri güçleri almak ve tutmak için ideal hale getirir ve manyetizmayı tutabilen demiri tamamlar. Böylece bakır ve demir özel koşullarda bir araya getirildiğinde elektriğin güçlerini zapteden elektrik motoru ve jeneratör ortaya çıkar.
Ve güneş triadının alt iki üyesi, güneşin kozmik yaşam güçlerinin bir nevi dünyevi gölgesi olan elektrik enerjisinin taklit edilebilmesini sağlarlar. Güneş, Mars, Venüs - Altın, Demir, Bakır ilişkisini bu şekilde değerlendirmekten öğrenilecek çok şey vardır.
Ay Grubu |
Benzer üçleme ikinci grubumuz, Ay grubunda da görülür.
Beyaz ışıltısıyla altından daha sert olan Ay metali gümüş spiritüelliğe daha açıktır; soğuk sert ışığı emer ve yansıtır (fotoğrafçılıkta kullanılan gümüş tozu kristallerini düşünün). Altın kadar asil değildir, göreceli olarak kolay paslanır.
Satürn-kurşun ikilisinde, dünyevi güçler tarafından çarmıha gerilmiş gümüşün metalik doğası dünyaya gömülmüştür. Kurşun çok kolay soluk gri paslanan, diğer elementlere kendini çok kolay veren bir yumuşak metaldir. O kadar içsel yaşam gücü vardır ki vurduğunuzda ses bile çıkarmaz, kolay erir, mum ateşi sıcaklığında bile katı halini yitirir. En önemli niteliklerinden birisi dünyevi doğasından kaynaklanır, x ışınları ve zararlı radyasyonu soğurabilir.
Jüpiter metali olan kalay, gümüşe kurşundan daha yakındır. Ayın hilali dünyevi haçın üzerinde muzaffer görülür. Kurşuna nazaran daha serttir, daha zor paslanır ve görünüşü değerli metallere benzer ve bu yüzden mücevhercilikte sık kullanılır. Katıldığı alaşıma kendine özgü ses ve ton kalitesini verir; çan ve org yapımında bu yüzden kullanılır. Özellikle bronz yapımında kullanılan bakırla armonik bir ilişkisi bulunur.
Üç metali ☉, ☽ ve + üçlüsüyle cıva birleştirir ama sıvı halde kalmaya devam eder. Simyacılar için cıva henüz maddeye indirgenmemiş olan bu üç gücün cisimleşmiş halidir. Güneş ve Ay güçleri Dünya güçlerine üstündür, bu yüzden cıva aketipik kozmik güçlerle olan bağını sürdürür ve herşeye dönüşebilmesinin gizi burada yatar.
Simyacıların her metalin özelliğini ve spiritüel temelini araştırmasının sebebi sanırım artık daha anlaşılır hale gelmiştir; metaller kozmosun dünyaya inmiş parçasıdır.
Şimdi, güneş ve ay gruplarıyla Merkürü tek bir şema içinde gösterirsek, gezegen simgelerinin içine örülmüş ezoterik içerik iyice belirginleşecek:
Gezegen Simgeleri |
Diyagramın astroloji, törensel büyüler ve Kabala'da önemli rolü vardır. Güneş ve Ay grubu gezegenleri ve ortada Merkür (ingilizce Mercury yani cıvanın adı buradan gelir) ile metaller arası ilişki Simya'nın ve okültizmin bazı kollarının temel araştırma konusudur.
Kaynak: The Hermetic Journal, 1; Güz 1978
Keşke daha fazla yazsaydınız..nerelerdesiniz Üstat?
YanıtlaSil