Tüketim İnternetinin Doğuşu - imp03
İnternet tarafından devralınan ARPANET’in (İnternet ABD Savunma Bakanlığı'na bağlı Advanced Research Projects Agency, "Gelişmiş Araştırma Projeleri Kurumu" tarafından yaratılıp, çok kısa sürede sivil bir proje olarak üniversite camiasınca devralındı ç.n.) özgün tasarımı eşten eşe (peer to peer) idi. Burada "eşten eşe" ibaresini şu an revaçta olan dosya paylaşım sitelerinde kullanıldığı gibi değil, özgün mimari anlamında kullanıyorum; ağdaki (internetteki) her bilgisayar mantıksal olarak eşittir. Kuşkusuz her birinin bağlantı hızı, çabukluğu ve güvenilirliği (bir hizmeti ne kadar kesintisiz, bir aksama olmadan verebilir anlamında ç.n.) farklı olabilir, ama bu teknik özellikler ayrı tutulduğunda, ağa bağlanmış her bilgisayar isterse istemci (client), isterse sunucu (server), isterse her ikisi veya hiçbiri gibi, yani bir eş (eşitler arasında) gibi davranabilir.
İnternete bağlı her bilgisayar, diğerlerine her hizmeti sağlayabileceği gibi, diğerleri tarafından sunulan her hizmete de erişebilir (Biraz açıklayalım: Örneğin posta hizmeti almak için herhangi bir kuruluşa muhtaç değilsiniz. Uygun bir programla kendi posta servisinizi kendiniz kurabilir, arkadaşlarınızı bu hizmetten yararlandırabilirsiniz –biraz önceki güvenilirlik kıstasını unutmayın, elektriğiniz kesikse veya bilgisayarınızın bir parçası veya kendisi bozulmuşsa, posta yollayamayacağınız gibi, alamayacaksınız da, çünkü sizin adınıza bu hizmeti belirli bir güvenilirlikle veren bir kurum yok. ç.n.). Daha üst düzey aktarma protokollerine (TCP ve UDP gibi) uygun olduğu sürece, ihtiyaç duyulursa yeni hizmetler de yaratılabilir.
Bu mimari, interneti insanlık tarihinde eşi görülmemiş bir şey yaptı; ilk çok kaynaktan çok kaynağa (many to many) kitle iletişim ortamı. Bunun üzerinde biraz durmak istiyorum. Matbaanın icadından bugüne dek, iletişimdeki teknolojik yenilikler çoğunlukla iki kategoriden birisine girer. Birincisi, basın (gazeteler, dergiler ve kitaplar) ve yayın (radyo ve televizyon) örneğinde olduğu gibi tek kaynaktan çok kişiyedir (one to many): göndericilerin (basımevleri, TV ve radyo istasyonları) sayısı, alıcılarla (okuyucu, dinleyici ve izleyiciler) kıyaslandığında çok azdır ve yeni bir yayınevi veya istasyon/kanal kurmanın yatırım maliyeti bu işe soyunmak isteyenlerin önünde ciddi bir engel oluşturur. Ikincisiyse, posta, telgraf, telefon gibi, tek kaynaktan tek kaynağadir; bu hizmet varsa (hem sizde, hem alıcıda), herkesle haberleşebilirsiniz ama iletişiminiz kişiden kişiye veya noktadan noktayadır. Internetten önceki hiç bir kitle iletişim aracı herhangi bir bireye dünya çapında basın ve yayın hizmeti sunma şansı vermedi (Doğal olarak dünya çapında bir izleyici kitleniz varsa, bant genişliği ve ek bilgisayar gereksiniminiz olacak ama bunun maliyeti önceki iletişim araçlarıyla karşılaştırıldığında ihmal edilebilir derecede küçüktür).
Bu yeni fikirler arenasına girmenin önündeki hemen hemen tüm engelleri bertaraf ederek, oyun sahasını oyuncular için o derece eşit hale getirdi ki, herhangi bir birey, yalnızca yarattığının degeriyle (güzelliği, kullanışlılığı ve/veya özgünlüğüyle ç.n.) ve kulaktan kulağa aktarılarak, en az medya devleri kadar izleyici bulabilir hale geldi (Şu an popüler olan ve sık kullandığınız sitelerin/hizmetlerin hemen hemen tümü bir evin arka odasında, bireyler tarafından başlatılmış ve daha sonra büyük şirketler tarafından satın alınmış veya onlara ciddi bir rakip olmuşlardır ç.n.). Yayıncılığın ötesinde, internetin eşten eşe mimarisi tamamiyle yeni araçların yaratılmasına da yol açmıştır –tartışma panoları, bilimsel basım-öncesi arşivleri, bloglar, internet dışında ağlar, ortaklaşa açık kaynak kodlu yazılım geliştirme (buna örnek olarak linux ve BSD işletim sistemleri –meraklısı için söyleyelim: Google sunucuları Linux, Yahoo BSD işletim sistemini kullanıyor; ç.n.), sesli ve görüntülü konferanslar, açık artırmalar, müzik paylaşımı, açık net tabanlı sistemler (wikipedia gibi ç.n.) ve insanlararası etkileşimle ilgili binlerce şey.
On yıldan kısa bir sürede meydana gelen bu kadar köklü bir değişiklik (ARPANET’in geçmişi 70′lere uzanmasına rağmen, internetin insanların kitlesel ilgisini çekmesi ve toplumsal ve ekonomik etkisini hissettirmesi ancak 90′ların ikinci yarısında olmuştur), iletişim stratejilerini veya yatırımlarını geleneksel medyaya göre düzenlemişler için kaçınılmaz olarak huzursuz edici olmuştur. Bir çok medya kuruluşunun, müzik şirketinin ve hükümetlerin internet öncesi eski güzel günleri nostaljiyle andığını düşünmek için komplo kuramları üretmeye pek de gerek yoktur. O zamanlarda yapımcılar (basımevleri, yayın kuruluşları) ve tüketiciler/müşteriler (aboneler, kitap ve plak alıcıları ve izleyiciler) vardı ve herkes haddini ve yerini biliyordu. Hükümetler ne sınırlarından giren kitlesel boyutta kontrol edilmemiş veri akışıyla, ne de isyankar grupların toplanıp, anonim olarak ve güven içinde, gözönünden uzak ve geleneksel devlet güvenlik örgütlerinin denetimininin ötesinde haberleşmesiyle muhatap olmak zorunda değildi.
İnternetin ortaya çıkmasına rağmen, geleneksel medya ve hükümetlerin hala hatırı sayılır bir gücü var. Her kurumun, edilgence dağılmayı beklemek yerine varolan gücünü korumak ve hatta genişletmeye çalışması beklenebilir. Gerçekten de, internet altyapı şirketlerindeki konsolidasyon ve internet etkinliklerinin hükümetlerce giderek artan gözetimi, bir zamanlar dağınık ve denetimsiz olarak tasarlanmıs internete denetim noktaları dayatma potansiyelini artırmakta. Bu tür denetim noktaları, onları kuranın amacı neyse onu gerçekleştirmek için kullanılabilecektir. Gidişat gayet açıktır –önümüzdeki beş on yıl içinde, "internet cinini lambasına geri sokmak" için bir çaba göreceğiz: internetin yıprattığı yapımcı/müşteri, üretici/tüketici ve hükümet/sade vatandaş ilişkileri yeniden tesis edilmeye çalışılacak.
Bir kısım teknolojiler, ki bazıları şu anda bile mevcut veya kitlelere sunulma aşamasında, geleneksel medyayı ve hükümetleri rahatsız eden yerlerde denetim noktaları oluşturarak, üretici/tüketici ilişkisini bildik yerine oturtmaya çalışacaktır. Bunun için gerekli teknolojilerin hepsi günümüz internetinde varolan ve çok yakınılan bir sorunu çözdüğünü iddia ederek kendisini haklı çıkarmaya çalışacak veya uygulanması zorunlu kılınacaktır.
6 Haziran 2007'de yayınlandı.
İnternete bağlı her bilgisayar, diğerlerine her hizmeti sağlayabileceği gibi, diğerleri tarafından sunulan her hizmete de erişebilir (Biraz açıklayalım: Örneğin posta hizmeti almak için herhangi bir kuruluşa muhtaç değilsiniz. Uygun bir programla kendi posta servisinizi kendiniz kurabilir, arkadaşlarınızı bu hizmetten yararlandırabilirsiniz –biraz önceki güvenilirlik kıstasını unutmayın, elektriğiniz kesikse veya bilgisayarınızın bir parçası veya kendisi bozulmuşsa, posta yollayamayacağınız gibi, alamayacaksınız da, çünkü sizin adınıza bu hizmeti belirli bir güvenilirlikle veren bir kurum yok. ç.n.). Daha üst düzey aktarma protokollerine (TCP ve UDP gibi) uygun olduğu sürece, ihtiyaç duyulursa yeni hizmetler de yaratılabilir.
Bu mimari, interneti insanlık tarihinde eşi görülmemiş bir şey yaptı; ilk çok kaynaktan çok kaynağa (many to many) kitle iletişim ortamı. Bunun üzerinde biraz durmak istiyorum. Matbaanın icadından bugüne dek, iletişimdeki teknolojik yenilikler çoğunlukla iki kategoriden birisine girer. Birincisi, basın (gazeteler, dergiler ve kitaplar) ve yayın (radyo ve televizyon) örneğinde olduğu gibi tek kaynaktan çok kişiyedir (one to many): göndericilerin (basımevleri, TV ve radyo istasyonları) sayısı, alıcılarla (okuyucu, dinleyici ve izleyiciler) kıyaslandığında çok azdır ve yeni bir yayınevi veya istasyon/kanal kurmanın yatırım maliyeti bu işe soyunmak isteyenlerin önünde ciddi bir engel oluşturur. Ikincisiyse, posta, telgraf, telefon gibi, tek kaynaktan tek kaynağadir; bu hizmet varsa (hem sizde, hem alıcıda), herkesle haberleşebilirsiniz ama iletişiminiz kişiden kişiye veya noktadan noktayadır. Internetten önceki hiç bir kitle iletişim aracı herhangi bir bireye dünya çapında basın ve yayın hizmeti sunma şansı vermedi (Doğal olarak dünya çapında bir izleyici kitleniz varsa, bant genişliği ve ek bilgisayar gereksiniminiz olacak ama bunun maliyeti önceki iletişim araçlarıyla karşılaştırıldığında ihmal edilebilir derecede küçüktür).
Bu yeni fikirler arenasına girmenin önündeki hemen hemen tüm engelleri bertaraf ederek, oyun sahasını oyuncular için o derece eşit hale getirdi ki, herhangi bir birey, yalnızca yarattığının degeriyle (güzelliği, kullanışlılığı ve/veya özgünlüğüyle ç.n.) ve kulaktan kulağa aktarılarak, en az medya devleri kadar izleyici bulabilir hale geldi (Şu an popüler olan ve sık kullandığınız sitelerin/hizmetlerin hemen hemen tümü bir evin arka odasında, bireyler tarafından başlatılmış ve daha sonra büyük şirketler tarafından satın alınmış veya onlara ciddi bir rakip olmuşlardır ç.n.). Yayıncılığın ötesinde, internetin eşten eşe mimarisi tamamiyle yeni araçların yaratılmasına da yol açmıştır –tartışma panoları, bilimsel basım-öncesi arşivleri, bloglar, internet dışında ağlar, ortaklaşa açık kaynak kodlu yazılım geliştirme (buna örnek olarak linux ve BSD işletim sistemleri –meraklısı için söyleyelim: Google sunucuları Linux, Yahoo BSD işletim sistemini kullanıyor; ç.n.), sesli ve görüntülü konferanslar, açık artırmalar, müzik paylaşımı, açık net tabanlı sistemler (wikipedia gibi ç.n.) ve insanlararası etkileşimle ilgili binlerce şey.
On yıldan kısa bir sürede meydana gelen bu kadar köklü bir değişiklik (ARPANET’in geçmişi 70′lere uzanmasına rağmen, internetin insanların kitlesel ilgisini çekmesi ve toplumsal ve ekonomik etkisini hissettirmesi ancak 90′ların ikinci yarısında olmuştur), iletişim stratejilerini veya yatırımlarını geleneksel medyaya göre düzenlemişler için kaçınılmaz olarak huzursuz edici olmuştur. Bir çok medya kuruluşunun, müzik şirketinin ve hükümetlerin internet öncesi eski güzel günleri nostaljiyle andığını düşünmek için komplo kuramları üretmeye pek de gerek yoktur. O zamanlarda yapımcılar (basımevleri, yayın kuruluşları) ve tüketiciler/müşteriler (aboneler, kitap ve plak alıcıları ve izleyiciler) vardı ve herkes haddini ve yerini biliyordu. Hükümetler ne sınırlarından giren kitlesel boyutta kontrol edilmemiş veri akışıyla, ne de isyankar grupların toplanıp, anonim olarak ve güven içinde, gözönünden uzak ve geleneksel devlet güvenlik örgütlerinin denetimininin ötesinde haberleşmesiyle muhatap olmak zorunda değildi.
İnternetin ortaya çıkmasına rağmen, geleneksel medya ve hükümetlerin hala hatırı sayılır bir gücü var. Her kurumun, edilgence dağılmayı beklemek yerine varolan gücünü korumak ve hatta genişletmeye çalışması beklenebilir. Gerçekten de, internet altyapı şirketlerindeki konsolidasyon ve internet etkinliklerinin hükümetlerce giderek artan gözetimi, bir zamanlar dağınık ve denetimsiz olarak tasarlanmıs internete denetim noktaları dayatma potansiyelini artırmakta. Bu tür denetim noktaları, onları kuranın amacı neyse onu gerçekleştirmek için kullanılabilecektir. Gidişat gayet açıktır –önümüzdeki beş on yıl içinde, "internet cinini lambasına geri sokmak" için bir çaba göreceğiz: internetin yıprattığı yapımcı/müşteri, üretici/tüketici ve hükümet/sade vatandaş ilişkileri yeniden tesis edilmeye çalışılacak.
Bir kısım teknolojiler, ki bazıları şu anda bile mevcut veya kitlelere sunulma aşamasında, geleneksel medyayı ve hükümetleri rahatsız eden yerlerde denetim noktaları oluşturarak, üretici/tüketici ilişkisini bildik yerine oturtmaya çalışacaktır. Bunun için gerekli teknolojilerin hepsi günümüz internetinde varolan ve çok yakınılan bir sorunu çözdüğünü iddia ederek kendisini haklı çıkarmaya çalışacak veya uygulanması zorunlu kılınacaktır.
6 Haziran 2007'de yayınlandı.
Yorumlar
Yorum Gönder