Kişisel Bilgisayarın Kaderi: İletişim - imp01
imprimatur:
1. Yetkili bir basın görevlisi tarafından verilen "basılabilir", "basılmasında bir sakınca yoktur" izni.
2. Katolik trh. Papa'nın, bir eserin yayınlanabilmesi için verdiği onay.
Son iki yıl içinde, özgürlüğün geleceği ve ifade özgürlüğü için, İnternet bağlamında, giderek daha kötümser oldum. Kamunun, gelişen Internet'e erişiminin başladığı ve yeni iletişim yöntemlerinin birbirinin peşi sıra ortaya çıktığı 1994-1999 döneminin gem vurulamayan iyimserliğiyle karşılaştırıldığında, bunun 180 derece bir dönüş olduğunu söyleyebiliriz. O dönemde Internet'e evrensel erişimin, ifade özgürlüğü ve bilgiye sınırsız erişimi engelleyen, hükümetler ve medyadaki merkezileşme ve tekelleşmeye karşı dengeleyici bir güç olacağına inancım tamdı. Dahası, Internet, doğru kullanıldığında, totaliter veya otoriter hükümetlerin diktiği engellerin (Arayın: İnternet Çin Seddi. ç.n.) arasından ve ortayolcu medya devlerinin yanından serbestçe akacak bilgi sayesinde, hükümetler ve büyük şirketlerin gasp etmiş olduğu kişisel hakları yeniden tesis edebilecekti.
Internet kişiden kişiye sansürsüz iletişimde öyle olanaklar yaratacaktı ki, hayatımın üç güzel yılını, Unix ve Windows altında çalışabilen, herkesin kullanımına açık, askeri düzeyde şifreleme yeteneği olan (yani istemediğiniz kişilerin kulak misafiri olmalarının çok zor olduğu ç.n.), Speak Freely (Ozgürce konuş) adlı internet telefonunu geliştirmeye harcadım (Internet telefonu ya da VOIP, Skype® ile başlamadı, zaten vardı. ç.n.). Bunu neden mi yaptım? Cünkü internet erişimine sahip herhangi bir insanın, aynı olanaklara sahip diğer bir insanla, tamamiyle özel olarak, telefonla karşılaştırıldığında çok cüzi bir ücretle (ücretten kasıt, internet erişim maliyetidir, program bedavaydı. ç.n.) özgürce konuşabildiği bir dünyanın, bunun olmadığı bir dünyadan daha iyi bir yer olacağına inanmıştım. (Yeri gelmişken John Walker'in, kullanmasanız bile, muhtemelen adını duymuş olduğunuz AutoCAD® tasarım programının yazarlarından biri ve Autodesk, Inc.'in kurucusu olduğunu hatırlatalım. ç.n.)
Bilgisayarlar ve Internet, tıpkı diğer teknolojiler gibi, iki yüzü keskin bir bıçaktır: insan yaşamını iyileştirmesi veya kötüleştirmesi, onu kimin kullandığına ve nasıl kullanıldığına bağlıdır. 1950'lerden, bilgisayarın doğduğu 1970'lere dek bilgisayarla ilgili bilim-kurgunun çoğunda bilgisayarla idare edilen toplumların dünya tarihinde eşi görülmemiş bir zulmün altında yaşayacağının, ve iyi niyetle başlamış bile olsa, bilgisayar ve merkezi veri sistemlerinin benzer (baskıcı ç.n.) bir anti-ütopya’ya yöneleceği olasılığının işlendiğini görürüz.
Kişisel bilgisayarların geliştirilmesi bütün bu karanlık senaryoları tersine çevirmiştir. Sabit bir maliyetle, bilgisayarların gücünün her iki yılda bir iki katına çıkacağını öngören Moore Yasası’nın inatla doğrulanması sayesinde, dünyadaki bilgi işlem gücünün önemli bir bölümü bireylerin eline geçti. Gerçekten de, bir zamanlar bilgisayarda neredeyse tekel gücüne sahip şirketler, kendilerini bir anda çocukların oyun oynamak için aldığı bilgisayarlardan bile yavaş, antika sayılabilecek bir bilgisayar parkının ortasında buldular. Beş yıl içinde bilgisayar, televizyon gibi kendi başına bir araç olmuştu.
Ama bilgisayarla televizyon arasında önemli bir fark var –televizyon ancak TV kanalının yayınlamayı tercih ettiğini gösterebilirken, bilgisayar içerik yaratmak için de kullanılabiliyor –programlar, belgeler, resimler– her türlü veri, herhangi bir yerdeki herhangi bir kullanıcıya, herhangi bir kullanıcı tarafından aktarılabiliyor (dosya uyumsuzluklarının önümüzdeki 50 yüzyıl içinde çözüleceğini varsayıyorum).
Bir zamanlar yalıtılmış olan kişisel bilgisayarlar, neredeyse anında bilgi işlemek için olduğu kadar, iletişim için de kendilerini organize etmeye başladılar. Birincisinden ziyade ikincisi, iletişim, alınyazıları olacak. Internet üzerinden hizmet veren Compuserve (AOL, America On Line tarafından satın alındı diye hatırlıyorum; daha sonra da Time Warner ile birleştiler. Bir zamanlar hemen herkesin Compuserve’de hesabı ve posta adresi vardi. ç.n.), GEnie (bunu ben de hatırlamıyorum. ç.n.) gibi şirketler dosya arşivleme, veri erişimi ve üye olup da bir modemi olan her bilgisayar kullanıcısına, insanların buluşup tartışacağı ve dosya takas edebileceği forum olanakları sağlamaya başladılar. Fidonet ve UUCP/USENET (Usenet arşivlerini saklayan GigaNews'u Google satın aldı ve halen de arşivlemeyi sürdürüyor. ç.n.) pano sistemleri postayı saklayıp aktarırken (Bilmiyorsanız önemli değil, Türkiye’de o zamanlar internet erişimi yok denecek kadar azdı. Fidonet bitti –arşivleri saklanıyor– ama Usenet hala işlevini sürdürüyor; UUCP=Unix to Unix copy. ç.n.), haberleşme sistemleri, iletişimi, (en azından) bilgisayar kullanıcıları arasında merkezi olmaktan çıkardı ve 90′ların ikinci yarısında bireysel internet kullanımını doruğa çıkardı (Biz, adet olduğu üzere biraz geciktik. ç.n.).
2 Haziran 2007'de yayınlandı.
Yorumlar
Yorum Gönder