Marka, Reklam, Pazarlama - Facebook (5)
Sitenin yaratıcılarının programla ilgili yapacağı çok az şey var. Genelde arkalarına yaslanıp, milyonlarca Facebook tutkununun gönüllü olarak kimlik bilgilerini, fotoğraflarını, ve sevdikleri tüketim nesnelerini girmelerini bekliyorlar. İnsanlardan oluşan bu büyük veritabanı olgunlaşınca da, bunu reklamverenlere satıyorlar, ya da Zuckerberg'in yakın tarihte güncesinde dediği gibi "insanların ağda yaptıklarını arkadaşlarıyla paylaşmasına yardımcı olmaya çalışıyorlar." Gerçekten de, olan tam olarak bu. Geçen yılın 6 Kasım'ında Facebook, 12 büyük markanın kendileriyle anlaştığını ilan etti. Bir kaç isim bermek gerekirse, Coca-Cola, Blockbuster, Verizon, Sony Pictures ve Conde Nast gibi. Pazarlama saçmalığının en yüksek derecesinden mezun olan ve temsilcilerinin aşağıdaki gibi heyecanlı demeçler verdiği şirketler bunlar:
"Facebook reklamlarıyla markalarımız, Facebook kullanıcılarının birbirleriyle ilişkiye geçtiği ve haberleştiği ortamın bir parçası oluyor," demiş Coca-Cola'nın küresel etkileşimli pazarlamasından sorumlu başkan yardımcısı Crol Kruse.
Blockbuster'in yönetim kurulu başkanı ve CEO'su Jim Keyes de, "Bunu milyonlarca Facebook kullanıcısının Blockbuster'in sunduklarıyla gündeme uygun ve eğlenceli şekilde birbirleriyle ilişkilerini geliştireceği yenilikçi bir yol olarak görüyoruz." diye buyurmuş. "Bu, reklam görüntüleri yaratmanın ötesinde. Bu, Blockbuster'in tüketici topluluklarının bir parçası olması, ve karşılığında, tüketicilerin markamızın yararlarını arkadaşlarıyla paylaşmalarına teşvik edilmesi."
"Paylaşmak", Facebook dilinde "reklamını yapmak" demek. Facebook'a kaydolun ve Blockbuster ve Cola gibi markaların değerlerini yayan, yürüyen, konuşan bir reklam olun, hem de bedava. Gördüğümüz insan ilşkilerinin metalaştırılıp, kapitalist değerin arkadaşlıklardan söküp alınması.
Şimdi, Facebook'la karşılaştırıldığında, örneğin gazeteler, iş yapma yöntemi olarak umutsuzca çağdışı gözüküyor. Bir gazete, okurlara mallarını satmak isteyen şirketlere reklam yeri satar. Ama sistem Facebook'a göre iki nedenle daha ilkeldir. Birincisi, gazeteler içeriği yaratmak için gazeteci dediğimiz insanlara ciddi paralar ödemek zorunda. Facebook içeriği bedavaya alıyor. İkincisi, Facebook, gazeteyle karşılaştırıldığında, reklamı hedef kitleye daha büyük bir hassasiyetle yolluyor. Kazayla Facebook'ta favori filminizin "Omurilik Tıkırtısı" olduğunu itiraf edin, Omurilik Tıkırtımsı bir film çıkar çıkmaz, bunu bildiren reklamlar göreceğinize emin olabilirsiniz.
Son Beacon reklam programıyla Facebook'un biraz sıcak sulara girdiği doğru. Kullanıcılar, arkadaşlarından birinin bir mağazadan alışveriş yapmış olduğunu bildiren iletiler alınca, bu 46000 kişinin hepsi bu düzeyde bir reklamcılığın mütecaviz olduğunu söyledi, ve "Facebook! Mahremiyetimi ihlal etme," diye bir imza kampanyası başlattılar. Zuckerberg şirket güncesinde bunun için özür diledi ve sistemi 'çıkmak serbest'ten 'girmek serbest'e değiştirdiklerini açıkladı. Düşüncem o ki, acımasızca metalaştırılmak ilgili bu küçük isyan yakında unutulur: ne de olsa 19 yy'ın ortalarında polis gücü ilk gündeme geldiğinde de sivil özgürlük hareketleri bas bas bağırmıştı.
Bütün bunlar yetmezmiş gibi, acaba siz Facebook kullanıcıları, o özel şartlar denen bölümü hiç okudunuz mu? Size zaten fazla bir mahremiyetiniz olmadığı söyleniyor. Facebook özgürlük hakkındaymış gibi gözükürken, nüfusu yakında İngiltere'yi geçecek, ideolojik olarak güdülenmiş bir sanal totaliter rejim gibi durmuyor mu? Thiel ve arkadaşları kendi ülkelerini yarattılar, tüketiciler ülkesini.
Şimsi siz de bu deneyi tıpkı Thiel ve siberşiirin yeni efendileri gibi heyecan verici bulabilirsiniz. İşte 17. yüzyılda Kuzey Amerika'ya yelken açan Püritenlerin hayalini kurduğu Aydınlanma Devleti, herkesin istediği gibi kendini ifade etmekte özgür olduğu bir dünya - kimin seyrettiğine bağlı olarak. Ulusal sınırlar artık geçmişte kaldı ve herkes sanal uzayda kafasına göre takılıyor. İnsanın gem vurulamayan dehası doğayı fethetti. Ve evet, bütün paranızı dahi yatırımcı Thiel'e yollamaya da karar verebilirsiniz, ve durdurulamayan Facebook'un halka açılması için sabırsızlıkla bekleyebilirsiniz.
Ya da, ağır toplarca finanse edilen, kendinizin ve arkadaşlarınızla olan ilişkilerinizin küresel markalara satılmak üzere metaya dönüştürüldüğü bu çorak sanal cumhuriyetin bir parçası olmak istemediğinizi düşünürsünüz. Dünyayı ele geçirmek için yapılan bu hamlenin bir parçası olmak istemediğinize karar verirsiniz.
Kendi adıma, bütün bu şeyden çekiliyorum, ve olabildiğince az fişimi takacağım, ve Facebook'ta geçirmeyerek kazanacağım zamanı faydalı bir şey yapmak, örneğin kitap okumak için kullanacağım. Daha Keats'in Endymion'unu bile okumamışken niye Facebook'ta zaman harcayayım? Ve bahçemde ekilmeyi bekleyen tohumlar varken? Doğadan uzaklaşmak değil, onunla tekrar birleşmek istiyorum. Klimanın canı cehenneme! Ve çevremdeki insanlarla birlikte olmak istersem, eski bir teknolojiyi kullanacağım. Bedava, kolay, ve bilgi alışverişinde benzersiz bir kişisel deneyim sunuyor: adına konuşmak deniyor.
"Facebook reklamlarıyla markalarımız, Facebook kullanıcılarının birbirleriyle ilişkiye geçtiği ve haberleştiği ortamın bir parçası oluyor," demiş Coca-Cola'nın küresel etkileşimli pazarlamasından sorumlu başkan yardımcısı Crol Kruse.
Blockbuster'in yönetim kurulu başkanı ve CEO'su Jim Keyes de, "Bunu milyonlarca Facebook kullanıcısının Blockbuster'in sunduklarıyla gündeme uygun ve eğlenceli şekilde birbirleriyle ilişkilerini geliştireceği yenilikçi bir yol olarak görüyoruz." diye buyurmuş. "Bu, reklam görüntüleri yaratmanın ötesinde. Bu, Blockbuster'in tüketici topluluklarının bir parçası olması, ve karşılığında, tüketicilerin markamızın yararlarını arkadaşlarıyla paylaşmalarına teşvik edilmesi."
"Paylaşmak", Facebook dilinde "reklamını yapmak" demek. Facebook'a kaydolun ve Blockbuster ve Cola gibi markaların değerlerini yayan, yürüyen, konuşan bir reklam olun, hem de bedava. Gördüğümüz insan ilşkilerinin metalaştırılıp, kapitalist değerin arkadaşlıklardan söküp alınması.
Şimdi, Facebook'la karşılaştırıldığında, örneğin gazeteler, iş yapma yöntemi olarak umutsuzca çağdışı gözüküyor. Bir gazete, okurlara mallarını satmak isteyen şirketlere reklam yeri satar. Ama sistem Facebook'a göre iki nedenle daha ilkeldir. Birincisi, gazeteler içeriği yaratmak için gazeteci dediğimiz insanlara ciddi paralar ödemek zorunda. Facebook içeriği bedavaya alıyor. İkincisi, Facebook, gazeteyle karşılaştırıldığında, reklamı hedef kitleye daha büyük bir hassasiyetle yolluyor. Kazayla Facebook'ta favori filminizin "Omurilik Tıkırtısı" olduğunu itiraf edin, Omurilik Tıkırtımsı bir film çıkar çıkmaz, bunu bildiren reklamlar göreceğinize emin olabilirsiniz.
Son Beacon reklam programıyla Facebook'un biraz sıcak sulara girdiği doğru. Kullanıcılar, arkadaşlarından birinin bir mağazadan alışveriş yapmış olduğunu bildiren iletiler alınca, bu 46000 kişinin hepsi bu düzeyde bir reklamcılığın mütecaviz olduğunu söyledi, ve "Facebook! Mahremiyetimi ihlal etme," diye bir imza kampanyası başlattılar. Zuckerberg şirket güncesinde bunun için özür diledi ve sistemi 'çıkmak serbest'ten 'girmek serbest'e değiştirdiklerini açıkladı. Düşüncem o ki, acımasızca metalaştırılmak ilgili bu küçük isyan yakında unutulur: ne de olsa 19 yy'ın ortalarında polis gücü ilk gündeme geldiğinde de sivil özgürlük hareketleri bas bas bağırmıştı.
Bütün bunlar yetmezmiş gibi, acaba siz Facebook kullanıcıları, o özel şartlar denen bölümü hiç okudunuz mu? Size zaten fazla bir mahremiyetiniz olmadığı söyleniyor. Facebook özgürlük hakkındaymış gibi gözükürken, nüfusu yakında İngiltere'yi geçecek, ideolojik olarak güdülenmiş bir sanal totaliter rejim gibi durmuyor mu? Thiel ve arkadaşları kendi ülkelerini yarattılar, tüketiciler ülkesini.
Şimsi siz de bu deneyi tıpkı Thiel ve siberşiirin yeni efendileri gibi heyecan verici bulabilirsiniz. İşte 17. yüzyılda Kuzey Amerika'ya yelken açan Püritenlerin hayalini kurduğu Aydınlanma Devleti, herkesin istediği gibi kendini ifade etmekte özgür olduğu bir dünya - kimin seyrettiğine bağlı olarak. Ulusal sınırlar artık geçmişte kaldı ve herkes sanal uzayda kafasına göre takılıyor. İnsanın gem vurulamayan dehası doğayı fethetti. Ve evet, bütün paranızı dahi yatırımcı Thiel'e yollamaya da karar verebilirsiniz, ve durdurulamayan Facebook'un halka açılması için sabırsızlıkla bekleyebilirsiniz.
Ya da, ağır toplarca finanse edilen, kendinizin ve arkadaşlarınızla olan ilişkilerinizin küresel markalara satılmak üzere metaya dönüştürüldüğü bu çorak sanal cumhuriyetin bir parçası olmak istemediğinizi düşünürsünüz. Dünyayı ele geçirmek için yapılan bu hamlenin bir parçası olmak istemediğinize karar verirsiniz.
Kendi adıma, bütün bu şeyden çekiliyorum, ve olabildiğince az fişimi takacağım, ve Facebook'ta geçirmeyerek kazanacağım zamanı faydalı bir şey yapmak, örneğin kitap okumak için kullanacağım. Daha Keats'in Endymion'unu bile okumamışken niye Facebook'ta zaman harcayayım? Ve bahçemde ekilmeyi bekleyen tohumlar varken? Doğadan uzaklaşmak değil, onunla tekrar birleşmek istiyorum. Klimanın canı cehenneme! Ve çevremdeki insanlarla birlikte olmak istersem, eski bir teknolojiyi kullanacağım. Bedava, kolay, ve bilgi alışverişinde benzersiz bir kişisel deneyim sunuyor: adına konuşmak deniyor.
Yorumlar
Yorum Gönder