Üniversite Fikri: Bu Yerin Özelliği (1)

“Halk uykudayken, Amerikan üniversiteleri kendilerini yeniden yaratmakla meşguldü. Yalnızca bir nesil sonra, alışılmış bilimsel etik - kabaca söylemek gerekirse, üniversitelerin asli görevinin bilginin ilerletilmesi ve yayılması olduğu - piyasa değerlerinin zamanında ve hemen yüceltilmesine feda edilmişti… Yok olmuştu… Bilim insanlarından oluşmuş bir topluluğu sürekli kılacak, zamanın geleneksel bilgisini özgürce sorgulayacak, o tepenin üstündeki entellektüel şehir ülküsü yitip gitmişti.” (Kirp 2000)

“Yeni Üniversite” başlıklı makalesinde böyle diyordu California Univ. Berkeley’de kamu siyaseti profesörü olan David Kirp. Dinleyicinin ilgisini çekmek için biraz abarttığını iddia etseniz bile, Kirp’in günümüz akademik dünyasındaki eğilimi saptamış olduğunu inkar edemezsiniz.

Toplumbilimci Robert Bellah, Amerikan düşüncesine egemen olmaya başlayan özgürlüğü piyasa ekonomisiyle bir tutma eğilimini Kirp’in söyledikleriyle ilişkilendirerek bu değişimi somutlaştırıyor. Bellah kurulan bu bağa şöyle itiraz ediyor:

“Piyasada özgürlük olan şey, uzmanlık, siyaset, vb diğer alanlarda tahakkümdür. Temiz bir toplum farklı alanların özerkliğine muhtaçtır. Para siyaseti esir alırsa, demokrasinin yalnızca cilalı yüzü kalır. Para, uzmanlığın yerini alırsa, kararlar iyi ve doğruya göre değil karlılığa göre verilir.”

Bellah, yüksek öğrenim alanında karlılık tahakkümünün, programların fakülte verimliliği ve tüketici saltanatı (müşteri velinimettir, ç.n.) temelinde değerlendirilmesi dahil olmak üzere, verilen kararları değişik şekillerde etkilemeye başladığını iddia ediyor. (Bellah 1999, 19)

Buna benzer tanılar sizi şaşırtmamalıdır. Buradaki analizcilere dikkat etmiş olsaydınız, üniversitelerin tarihi misyonlarından nasıl saptığını gösteren bir sürü örneği biliyor olacaktınız. Ta 1983′te, Başkan Hanna Holborn Gray, “Yüksek Oğrenim ve Yeni Tüketim Zihniyeti’ni” eleştiren kamuya açık bir konuşma yapmıştı. Chronicle of Higher Education’da yayınlanmış, yüksek öğrenimin otomobil sanayiinden ders alması gerektiğini, değişen tüketici önceliklerini karşılayabilmek ve ürünlerini satabilmek için üniversitelerin kendilerini nasıl yeniden tasarlayıp paketleyebileceklerini anlatan makaleyi okuduğunda Gray’in uğradığı şaşkınlığı nasıl anlattığını bilirdiniz. “Bu tutum”, diye devam etmişti Gray, “üniversitelerin varoluş sebebinin, moda olmayan ve belki de hiç bir zaman revaçta olmayacak konuları yaratmak ve onları canlı tutmak, sonra da bunların nasıl ve niçin önemli olduğu konusunda diğerlerini eğitmek olduğu gerçeğini tahrip etmiştir.” (Gray 1983, 16)

Gray’in konuşmasından bir yıl önceyse, üniversite analizcileri dekanı Edward Shils, üniversiteleri asli görevlerinden alıkoyacak on toplumsal gelişmeyi şöyle tarif etmişti:

  • “kitleselleşme” diye tanımladığı hacimsel genişleme
  • kamu hizmetleri verilmesi için artan talep
  • akademik çalışmanın siyasallaşması
  • hükümet müdahalesinin artması
  • bürokratik idarenin genişlemesi
  • hükümetin mali desteğini azaltması
  • tanıtım yüzünden yaşanacak bozulma
  • ar-ge verimliliği adına akademik başarımın saplantı derecesinde önemsenmesi
  • üniversitelerin topluluklar düzeyine indirgenmesi
  • ntellektüel yaşamın manevi çöküşü
Shils, bu eğilimlerin sonucu olarak makalesini şöyle tamamlamıştı:

Son yıllarda moral zayıfladı ve akademisyenliğin görevine olan adanmışlığı kesintiye uğradı… Akademisyenler, öğretim ve araştırmada bilginin muhafızlığını, üniversitelerin iç idaresinde kendi rollerini ve kamu alanına katılımlarını düzenleyecek bir dizi kılavuz ilkeyi yaymakta başarısız oldular. (Shils 1997, 7)

Bunu izleyen 1992 tarihli “Üniversite Fikri” adlı makalesinde Shils bu gelişmeleri gözden geçirmiş ve o an itibariyle üniversitelerin artık tanınamayacak derecede değişmiş olduğu kanısına varmıştır. Bu doğrultuda gittikleri takdirde isimleri hariç üniversite olmayı sürdüremeyecekleri öngörüsünde bulunmuştur: “Araştırma için vazgeçilmez olan ahlaki ve entellektüel standartlarla yatkınlıkları öğretmeyi ve büyütmeyi başaramayacak; kendi çıkarlarıyla ilgili temel sorunları çözebilme yetilerini kaybedecekler.”(244) Shils’e göre nihai çözülmelerini engellemek için yapabilecekleri tek şey “kendi ruhlarını kurtarmak için hazırda olmalarıdır.” (245)

Shils tarafından tanımlanan bu tehditler yok olmadı. Son yıllardaki bilgi devriminden kaynaklanan zorluklarla daha da arttı. Bu zorluklar o kadar yeni ve değişikti ki, on yıl önce kimse tarafından öngörülmesi mümkün değildi. Eğer Shils’in öğüdünü dinleyip üniversiteleri ruhlarını yitirmemeleri için uyaracaksak, kurtarmaları gereken ruhun ne olması gerektiği hakkında üniversitelerin bir fikri olması zorunlu. “Üniversite fikrini” neyin oluşturduğunu yeni baştan düşünmeleri gerekiyor.


Kaynak: Donald N. Levine, The Idea of the University Colloquium’da, 08/11/2000 tarihinde sunulmuştur. ing. özgün metin

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Papağan Totemi

Gezegen Simgeleri

Tanrıça Asteria