Ben Fakir Olamam ki!
Esenler’de iki odalı dairemizde annem ve dört kardeşimle yaşıyorum, Taco Bell’de çalışıyorum ve arabam yok diye bazı cahil tipler param olmadığını sanabilir. Fakat 300 liralık Fubu montum ve 140 liralık Tommy Hilfiger sweatshirtümden de kolaylıkla anlayacağınız gibi ben fakir olamam ki!
Giydiğim, hepsi de marka üst-baş çok pahalıdır. Bu Karl Kani kotu görüyor musunuz? 120 lira. Fakir olsaydım bu kadar parayı bir adet kota harcayabilir miydim? Tabii ki hayır. Fakir olsaydım, sağ arka cebine işlenmiş küçük bir Karl Kani logosundan başka alelade 15 liralık bir kottan hiç bir farkı olmayan bu pantalon için 120 lira verebilir miydim? Bu benim gibi hali vakti yerinde birisi için önemsenecek bir miktar değil; zaten para nedir ki?
Doğru, Taco Bell’de asgari ücretle çalışıyorum, ama bu tek gelir kaynağım olamaz, değil mi? Eğer olsaydı, ne diye bu Nautica süvetere ve Timberlands ayakkabılara bu kadar para harcayayım? Bu yalnızca süveter için 40 saat ayakta çalupa servisi yapmam demek; bu da açıkça aptallık olurdu, değil mi? Açıkça görülüyor ki para içinde yüzüyor olmam gerekiyor, yüzüyorum da. “Fakir-olmayan-insanların” giyebileceği giysilerimden bunu anlamanız lazım.
Benim gibi Taco Bell’de çalışan ve anneleriyle yaşayan diğer kaybetmeye mahkumlar gibi olmadığım çok açık. Hayır, ben farklıyım. Işte, çoraplarıma bakın. Yakacak kadar çok param olmasaydı, üzerinde Calvin Klein “CK” logosu olan bu düz beyaz çoraplar için 35 lira harcar mıydım? Onun yerine evin alışveriş bütçesine katkıda bulunmam, okula yeni başlayan kızkardeşime ders kitaplarını almam gerekmez miydi? Neyse ki öyle değilim ve üzerimdekilere bakan herkes bunu anlayabilir.
Kabul ediyorum: Esenler’de yaşayan bir sürü insan fakir. Hattizatında, annem ve kardeşlerim de dahil olmak üzere, akrabalarımın çoğu da fakir. Ama şu Caterpillar botlarıma bakın. Ya şu Nokia N95′e ne dersiniz? Bunlar, akrabalarımdan ve benimle her gün aynı otobüse binen zavallılardan farklı bir sosyal sınıfa ait olduğumu kanıtlamıyor mu?
Tabii ki Ayşe hariç. Onunla, işten dönerken otobüste tanıştım. O da benim gibi daha yüksek bir sınıfa aitti. Tepeden tırnağa marka giyinmişti. Fubu mont, Pepe kot ve Fila ayakkabılar. Ha, boynundaki harika altın kolyeyi de unutmayalım. Ayşe, iki yaşındaki oğlunun elinden tutuyordu ve sübyanın uyum içindeki, en az 200 lira ettigi belli olan Abercrombie & Fitch takımından, çocuğun ona büyük bir mali külfet getirmediği belliydi. Ona orada çıkma teklif ettim. O akşam Pehlivan’da harika bir yemek yedik.
The Onion'dan, bir zamanlar...
Giydiğim, hepsi de marka üst-baş çok pahalıdır. Bu Karl Kani kotu görüyor musunuz? 120 lira. Fakir olsaydım bu kadar parayı bir adet kota harcayabilir miydim? Tabii ki hayır. Fakir olsaydım, sağ arka cebine işlenmiş küçük bir Karl Kani logosundan başka alelade 15 liralık bir kottan hiç bir farkı olmayan bu pantalon için 120 lira verebilir miydim? Bu benim gibi hali vakti yerinde birisi için önemsenecek bir miktar değil; zaten para nedir ki?
Doğru, Taco Bell’de asgari ücretle çalışıyorum, ama bu tek gelir kaynağım olamaz, değil mi? Eğer olsaydı, ne diye bu Nautica süvetere ve Timberlands ayakkabılara bu kadar para harcayayım? Bu yalnızca süveter için 40 saat ayakta çalupa servisi yapmam demek; bu da açıkça aptallık olurdu, değil mi? Açıkça görülüyor ki para içinde yüzüyor olmam gerekiyor, yüzüyorum da. “Fakir-olmayan-insanların” giyebileceği giysilerimden bunu anlamanız lazım.
Benim gibi Taco Bell’de çalışan ve anneleriyle yaşayan diğer kaybetmeye mahkumlar gibi olmadığım çok açık. Hayır, ben farklıyım. Işte, çoraplarıma bakın. Yakacak kadar çok param olmasaydı, üzerinde Calvin Klein “CK” logosu olan bu düz beyaz çoraplar için 35 lira harcar mıydım? Onun yerine evin alışveriş bütçesine katkıda bulunmam, okula yeni başlayan kızkardeşime ders kitaplarını almam gerekmez miydi? Neyse ki öyle değilim ve üzerimdekilere bakan herkes bunu anlayabilir.
Kabul ediyorum: Esenler’de yaşayan bir sürü insan fakir. Hattizatında, annem ve kardeşlerim de dahil olmak üzere, akrabalarımın çoğu da fakir. Ama şu Caterpillar botlarıma bakın. Ya şu Nokia N95′e ne dersiniz? Bunlar, akrabalarımdan ve benimle her gün aynı otobüse binen zavallılardan farklı bir sosyal sınıfa ait olduğumu kanıtlamıyor mu?
Tabii ki Ayşe hariç. Onunla, işten dönerken otobüste tanıştım. O da benim gibi daha yüksek bir sınıfa aitti. Tepeden tırnağa marka giyinmişti. Fubu mont, Pepe kot ve Fila ayakkabılar. Ha, boynundaki harika altın kolyeyi de unutmayalım. Ayşe, iki yaşındaki oğlunun elinden tutuyordu ve sübyanın uyum içindeki, en az 200 lira ettigi belli olan Abercrombie & Fitch takımından, çocuğun ona büyük bir mali külfet getirmediği belliydi. Ona orada çıkma teklif ettim. O akşam Pehlivan’da harika bir yemek yedik.
The Onion'dan, bir zamanlar...
Yorumlar
Yorum Gönder