Kuzey Kutbunun Üstündeki Gezegen
"... büyük bir gezegen kuzey kutbunun üstünde uzun süre durdu."
Dünyanın dört bir közesinden mitolojik kaynakların bize anlattığı bu, -- her ülkeden, bölgeden, kabileden ve kıtadan, binlerce dilde ve şekilde -- hepsi aynı şeyi tekrarlıyor; ekvatorun 10 derece altındakiler hariç, tabii ki.
Sibirya ya da Kuzey Afrika'dan Guatemala'ya dek birbirinden kopuk mitler ağız birliği etmekte. Mitolojinin doğru olduğunu varsayarsak (başka hangi sonuca varabiliriz ki), bir zamanlar kuzey ufkunun yukarısında büyük bir gezegenin görülmesi olgusunu doğru kabul etmek zorunda kalırız. Bunun nasıl mümkün olabileceğini işte bu metin cevaplamaya çalışacaktır.
Bu gezegenin Satürn olduğunu iddia ediyorum. Diğer kaynaklar sayesinde, uzak geçmişte Satürn'ün Güneş etrafında aşırı bir eliptik yörünge çizdiğini ve Güneş Sistemi'ne uzun aralıklarla girdiğini tahmin edebiliriz. Bir ara, son on milyon yıl içinde, muhtemelen Jüpiter'e yakın bir geçişin ardından, Satürn Güneş'e çok yakın, Dünya'nın neredeyse yanıbaşında bir yörüngeye savrulmuş. Ve M.Ö. 9000 civarlarında, Dünya'yı kutup-altı bir konumda tutmuş; ta ki Dünya M.Ö. 3100'de kendini kurtarana dek.
Ne var ki, bu metinle amaçladığım şey tam olarak bu: dünyanın ve insanın gerçek tarihini anlatmaya çalışacağım -- çok bilenlerin çatlak sesleri ve umursamaz tavırlarına rağmen. Bu hikaye benim değil, bir çok büyük insanın çabalarının ürünü, apaçık görülebilen kanıtlarıyla.
Dünya üzerindeki mitlerin olduğu gibi kabul edilmesi başlangıç noktam olacak. Tekrar tekrar aynı şeyi söyleyen mitoloji gözönüne alındığında bu neredeyse aşikar. Başka şekilde anlamlandırmak mümkün değil.
Birbirine tamamen yabancı kalmış ve kültürel etkileşime fırsatı olmamış halkların benzer temaları sıkça dile getirmelerini yerel kültür ve mitolojinin sınırlarıyla kısıtlamaya çalışmak beyhude bir çaba. Keza, bunu ritüeller, davranışlar, doğa betimlemeleri, havanın insanlaştırılması ve diğer benzetmeler için de söylemek mümkün.
Böylece geriye mitolojinin tarihselliği kalıyor. Mit bize kuzey göklerinde büyük bir gezegenin görüldüğünü söylüyorsa, bunun böyle olmuş olması gerektiği gerçeğiyle başbaşa kalırız. Yapılması gereken bunun nasıl olduğunun araştırılmasıdır.
Herşey bu örnekteki gibi açık seçik değil, elbet. Sıklıkla, artık anlaşılması mümkün olmayan ifadelerle karşılaşacak, anlatılamayanı anlatmak için kendi dil ve kültürümüzden metaforlara başvurmak bize daha kolay gelecek. Mitolojiyi araştırırken en sık yapılan hatalardan birisi bu!
Mitoloji zamanın derinliklerine uzanan bir tarihi temsil eder. Öte yandan, genel kabul gören tarih aklınıza hakim olasınız diye gerçeklerin yumuşatılıp yeniden yazıldığı 2000 yıllık kayıtlardan oluşur. Bu hayatta kalanların tarihidir. Platon'un mitleri tetkikiyle başlamış, Rönesans'la ete kemiğe bürünmüş, son birkaç yüzyıllık bilimsellikten sızarak gelmiştir. Geleneksel mantığa uygun anlatım size uyuyorsa, burada okumayı bırakın çünkü bu metinde sunulacak hikaye giderek daha tuhaf hale gelecek. Yine de içiniz rahat olsun, ne çarpan meteorlar, ne varlığı tespit edilemeyen gezegenler, ne de uzaylı ziyaretçilerle işimiz olmayacak. Dünya'ya ne olduğunun hikayesinin belli bir konusu ve yönü yok, anlamı da. Bu mitin temel parametrelerinden biri: herşeyi kapsayan teleolojik bir tasarım yok, öğretmiyor, yüceltmiyor, yeni bir eklektik bilgi önermiyor. Sadece geçmişi anlatıyor.
Gökyüzündeki büyük cisme geri dönersek:
Gerçekten de kutup ekseni etrafında dönmüştür. Mezopotamya ve Mısır'a nazaran 15-20 derece daha güneyde bir enlemden bakarak Guatemala'nın Popol Vuh'u onun 6000 yıl boyunca hergün okyanustan doğup battığını ve bir güneş gibi parladığını anlatır.
Dünyanın dört bir közesinden mitolojik kaynakların bize anlattığı bu, -- her ülkeden, bölgeden, kabileden ve kıtadan, binlerce dilde ve şekilde -- hepsi aynı şeyi tekrarlıyor; ekvatorun 10 derece altındakiler hariç, tabii ki.
Sibirya ya da Kuzey Afrika'dan Guatemala'ya dek birbirinden kopuk mitler ağız birliği etmekte. Mitolojinin doğru olduğunu varsayarsak (başka hangi sonuca varabiliriz ki), bir zamanlar kuzey ufkunun yukarısında büyük bir gezegenin görülmesi olgusunu doğru kabul etmek zorunda kalırız. Bunun nasıl mümkün olabileceğini işte bu metin cevaplamaya çalışacaktır.
Bu gezegenin Satürn olduğunu iddia ediyorum. Diğer kaynaklar sayesinde, uzak geçmişte Satürn'ün Güneş etrafında aşırı bir eliptik yörünge çizdiğini ve Güneş Sistemi'ne uzun aralıklarla girdiğini tahmin edebiliriz. Bir ara, son on milyon yıl içinde, muhtemelen Jüpiter'e yakın bir geçişin ardından, Satürn Güneş'e çok yakın, Dünya'nın neredeyse yanıbaşında bir yörüngeye savrulmuş. Ve M.Ö. 9000 civarlarında, Dünya'yı kutup-altı bir konumda tutmuş; ta ki Dünya M.Ö. 3100'de kendini kurtarana dek.
Savunduğu konuma aklıyla varmamış insanı oradan akıl yoluyla çıkartamazsınız.
-- Jonathan Swift
Ne var ki, bu metinle amaçladığım şey tam olarak bu: dünyanın ve insanın gerçek tarihini anlatmaya çalışacağım -- çok bilenlerin çatlak sesleri ve umursamaz tavırlarına rağmen. Bu hikaye benim değil, bir çok büyük insanın çabalarının ürünü, apaçık görülebilen kanıtlarıyla.
Dünya üzerindeki mitlerin olduğu gibi kabul edilmesi başlangıç noktam olacak. Tekrar tekrar aynı şeyi söyleyen mitoloji gözönüne alındığında bu neredeyse aşikar. Başka şekilde anlamlandırmak mümkün değil.
Birbirine tamamen yabancı kalmış ve kültürel etkileşime fırsatı olmamış halkların benzer temaları sıkça dile getirmelerini yerel kültür ve mitolojinin sınırlarıyla kısıtlamaya çalışmak beyhude bir çaba. Keza, bunu ritüeller, davranışlar, doğa betimlemeleri, havanın insanlaştırılması ve diğer benzetmeler için de söylemek mümkün.
Böylece geriye mitolojinin tarihselliği kalıyor. Mit bize kuzey göklerinde büyük bir gezegenin görüldüğünü söylüyorsa, bunun böyle olmuş olması gerektiği gerçeğiyle başbaşa kalırız. Yapılması gereken bunun nasıl olduğunun araştırılmasıdır.
Herşey bu örnekteki gibi açık seçik değil, elbet. Sıklıkla, artık anlaşılması mümkün olmayan ifadelerle karşılaşacak, anlatılamayanı anlatmak için kendi dil ve kültürümüzden metaforlara başvurmak bize daha kolay gelecek. Mitolojiyi araştırırken en sık yapılan hatalardan birisi bu!
Mitoloji zamanın derinliklerine uzanan bir tarihi temsil eder. Öte yandan, genel kabul gören tarih aklınıza hakim olasınız diye gerçeklerin yumuşatılıp yeniden yazıldığı 2000 yıllık kayıtlardan oluşur. Bu hayatta kalanların tarihidir. Platon'un mitleri tetkikiyle başlamış, Rönesans'la ete kemiğe bürünmüş, son birkaç yüzyıllık bilimsellikten sızarak gelmiştir. Geleneksel mantığa uygun anlatım size uyuyorsa, burada okumayı bırakın çünkü bu metinde sunulacak hikaye giderek daha tuhaf hale gelecek. Yine de içiniz rahat olsun, ne çarpan meteorlar, ne varlığı tespit edilemeyen gezegenler, ne de uzaylı ziyaretçilerle işimiz olmayacak. Dünya'ya ne olduğunun hikayesinin belli bir konusu ve yönü yok, anlamı da. Bu mitin temel parametrelerinden biri: herşeyi kapsayan teleolojik bir tasarım yok, öğretmiyor, yüceltmiyor, yeni bir eklektik bilgi önermiyor. Sadece geçmişi anlatıyor.
Gökyüzündeki büyük cisme geri dönersek:
Satürn'ün Dünya'nın kutup bölgelerinden görülmesini anlatan mitler saymakla bitmez. Bunu iddia etmeyen halk neredeyse yok gibidir. Bu gerçeğe göre, Satürn kuzey göklerinde bir zamanlar hakim durumdadır. Dönmesine dönmüştür fakat, onu kıpırdatmak imkansızdır.
-- Dwardu Cardona, 1978 (Alfred de Gariza, Cosmic Heretics; 1983)
Gerçekten de kutup ekseni etrafında dönmüştür. Mezopotamya ve Mısır'a nazaran 15-20 derece daha güneyde bir enlemden bakarak Guatemala'nın Popol Vuh'u onun 6000 yıl boyunca hergün okyanustan doğup battığını ve bir güneş gibi parladığını anlatır.
Yorumlar
Yorum Gönder