Uçurtmanın Tarihi - uç01
Uçurtma Çin kökenli. Üç yıl uğraşıp tahtadan bir şahin yaptıktan sonra, onu bir gün de olsa (günün sonunda kırılmış) uçurmayı başaran ilk kişi 2000 küsur yıl önce yaşamış Çinli filozof Mo Zi (M.Ö. 478-392). İşte Mo Zi'nin uçan bir şahinden esinlenip yaptığı bu tahta şahin, Çin'in olduğu gibi, dünyanın da ilk uçurtması.
Mo Zi, uçurtma yapma tekniğini öğrencisi Gongshu Ban'a (ayrıca Lu Ban olarak da bilinir) aktarır ve klasik Mo Zi'nin "Lu Devri Hakkında" isimli bölümünden öğrendiğimiz kadarıyla Lu Ban, ustasının rehberliğinin ışığında bambu tahtalarını incelterek çıta haline getirir, cilalar, ve onları ateşte ısıtarak saksağan şeklini verir. Bu tahtadan saksağan üç gün başarıyla uçar. Olay, "Büyük Belgeler" kitabına "Gongshu Ban bir zamanlar tahta bir şahinle Song Devrinin hisarlarını gözetledi" diye kaydedilir.
Milattan önce beşinci yüzyılda Yunanistan'da da bir uçurtma yapıldığı söylense de, sanat sonraları yitip gitmiştir. Uçurtmanın batı dünyasında tekrar revaçta olabilmesi için, 13. yüzyılda Marco Polo'nun Çin'den Avrupa'ya geri dönmesi gerekecektir.
Uçurtmanın nasıl bulunduğuna dair Çin'de üç değişik öykü var. Bir tanesi bambu şapka ve ağaç yaprağı versiyonu. Bilindiği gibi, bambu şapka su geçirmez ve darbelere dayanıklıdır, kökeni çok eskiye gider. İnsan denen yaratığın balıkçılıktan avcılık ve çiftçiliğe geçişiyle kullanılmaya başlanmıştır. Özellikle tropik ve tropik-altı bölgelerde yaşayanlar için bir zorunluluktur. İlk zamanlarda kaba şekilde yapılmış, kayıp gitmemesi için ip olarak da müsait ağaç veya bitki lifleri kullanılmıştır. Hikaye bu ya, bir gün çiftçinin biri tarlasında çalışırken, kuvvetli bir rüzgar çıkıp bambu şapkasını uçurmuş. Çiftçi de aceleyle tesadüfen biraz uzun tutulmuş ipin ucundan yakalamış. Böylece bambu şapka bir uçurtma gibi uçmuş. Zamanla, bu uçurtma uçurtmaya dönüşmüş, çünkü çiftçiler bundan büyük keyif alıp, diğer meslekdaşlarıyla beraber bambu şapkalarını uçurmaya başlamışlar.
Ağaç yaprağı efsanesinin kökeniyse Güney Çin. İnanışa göre eski insanlar rüzgarla havada uçuşan yapraklara taparlarmış ve keten ipliğine bağlı yaprakları uçurmak hoşlarına gidermiş. Bu eylem, zamanla uçurtma uçurmaya dönüşmüş. Tayvan'daki Gaoshan halkı ve Hainan'daki Lizular ekmek ağacı yapraklarını uçurmaya çok erken tarihte başlamışlar.
İkinci versiyon, tekne ve yelkenbezi öyküsü. Bildiğimiz, tahtadan teknelerin 4000 yıldan beri insan tarafından kullanılmakta olduğu ve bir süre sonra da yelkenli teknelerin ortaya çıktığı. "Savaşan Devletler" devrinin düşünürlerinden Zhuang Zi (M.Ö. 369-286) "Dikkatsiz Seyahat" isimli kitabının bir bölümünde "Lie Zi'nin rüzgarın üstünde seyahat edebildiğini" yazıyor ve buradan Büyük Yu devrinde (M.Ö. 2255-2205) teknelerin yelkeni olduğunu anlıyoruz. Yine de bazıları, uçurtmanın Kuzey Çin'de yelkenbezinden sonra bulunduğunu düşünüyor. Zamanla, bu da keyifli bir hobiye dönüşmüş.
Üçüncüsü uçan kuş versiyonu. Tarihsel kayıtlara ve şu ana dek keşfedilmiş eski uçurtmalara baktığımızda, bütün çatıların, biçem ve süslemelerin bir şekilde kuş imgelerini andırdığını görüyoruz. Dolayısıyla uçurtmalar, kuşları taklit etmiş ve kuşların ardından isimlendirilmişler. Bu versiyon yeterince mantıklı gibi. Kuşlar insanın arkadaşı olduğu gibi, uçan kuşların hayalgücünü tetiklemesi daha da olası. İlkel topluluklarda, kuşlar totem yapılıp tapınıldığı gibi, modern çağlarda da onların insanın özel ilgisine mazhar olduğunu biliyoruz. Geleneksel olarak Çinliler hayırlı şeyleri sevmişlerdir ve çoğu kuş resmi de hayrı temsil eder.
Baharı selamlayan uçan kırlangıç yeni yılın başlangıcını, turnanın uzun ömrü sonsuzluğu, güvercin ve yaban kazları habercileri, ömür boyu birbirlerine eş olan mandarin ördekleriyle iyi bilinen mitteki, Samanyolu'nda boşluğu birleştiren saksağanlar gerçek aşkı ve mutlu evliliği simgeler; karabaşlı iskete doğan günle birlikte şakıyarak insanları erken kalkmaya teşvik eder, guguk kuşu güzel sesiyle tarlaları zamanında sürmeyi ve ekmeyi öğütler, tarlakuşu heyecan verici sesiyle müzik yapar, tavuskuşu kuyruğundaki güzel tüyleri sergileyerek hem göze, hem de kalbe hitap eder.[1]
Günümüzde bir çok ülke kuşları ulusal amblemleri olarak seçmiştir:[2] ABD'nin ak başlı akbabası, Hindistan'ın çivit mavisi tavuskuşu, Danimarka'nın tarlakuşu, Japonya'nın yeşil sülünü, Norveç'in bağırtlağı[3], İsveç'in kargası, Avustralya'nın lira kuşu, vb. Anka kuşu, Çinde soylu bir kuş olarak kabul edilir ve olağanüstü imgeleri elyapımı eşyalarda, ticari markalarda, giysilerde ve kişisel süslerde kullanılır.
İnsan kuşlara tapmış ve onları sevmiştir. Uçurtmalar da kuşları taklit etmiştir. İnsanın daha iyi bir yaşama duyduğu arzuyu dışa vurur. Böyle bir ortamda uçurtmanın ortaya çıkmasından daha doğal ne olabilirdi ki?
[1] Bu paragraf beni güldürdü. Herhalde bu kadar ayrıntıyı yalnız Çinliler ve Japonlar verebilir. Bir an, hiç bitmeyecek sandım. :-)
[2] Bitmemiş, devam ediyor.
[3] Böyle de bir kuş varmış; ormantavuğunun bir türü.
Mo Zi, uçurtma yapma tekniğini öğrencisi Gongshu Ban'a (ayrıca Lu Ban olarak da bilinir) aktarır ve klasik Mo Zi'nin "Lu Devri Hakkında" isimli bölümünden öğrendiğimiz kadarıyla Lu Ban, ustasının rehberliğinin ışığında bambu tahtalarını incelterek çıta haline getirir, cilalar, ve onları ateşte ısıtarak saksağan şeklini verir. Bu tahtadan saksağan üç gün başarıyla uçar. Olay, "Büyük Belgeler" kitabına "Gongshu Ban bir zamanlar tahta bir şahinle Song Devrinin hisarlarını gözetledi" diye kaydedilir.
Milattan önce beşinci yüzyılda Yunanistan'da da bir uçurtma yapıldığı söylense de, sanat sonraları yitip gitmiştir. Uçurtmanın batı dünyasında tekrar revaçta olabilmesi için, 13. yüzyılda Marco Polo'nun Çin'den Avrupa'ya geri dönmesi gerekecektir.
Uçurtmanın nasıl bulunduğuna dair Çin'de üç değişik öykü var. Bir tanesi bambu şapka ve ağaç yaprağı versiyonu. Bilindiği gibi, bambu şapka su geçirmez ve darbelere dayanıklıdır, kökeni çok eskiye gider. İnsan denen yaratığın balıkçılıktan avcılık ve çiftçiliğe geçişiyle kullanılmaya başlanmıştır. Özellikle tropik ve tropik-altı bölgelerde yaşayanlar için bir zorunluluktur. İlk zamanlarda kaba şekilde yapılmış, kayıp gitmemesi için ip olarak da müsait ağaç veya bitki lifleri kullanılmıştır. Hikaye bu ya, bir gün çiftçinin biri tarlasında çalışırken, kuvvetli bir rüzgar çıkıp bambu şapkasını uçurmuş. Çiftçi de aceleyle tesadüfen biraz uzun tutulmuş ipin ucundan yakalamış. Böylece bambu şapka bir uçurtma gibi uçmuş. Zamanla, bu uçurtma uçurtmaya dönüşmüş, çünkü çiftçiler bundan büyük keyif alıp, diğer meslekdaşlarıyla beraber bambu şapkalarını uçurmaya başlamışlar.
Ağaç yaprağı efsanesinin kökeniyse Güney Çin. İnanışa göre eski insanlar rüzgarla havada uçuşan yapraklara taparlarmış ve keten ipliğine bağlı yaprakları uçurmak hoşlarına gidermiş. Bu eylem, zamanla uçurtma uçurmaya dönüşmüş. Tayvan'daki Gaoshan halkı ve Hainan'daki Lizular ekmek ağacı yapraklarını uçurmaya çok erken tarihte başlamışlar.
İkinci versiyon, tekne ve yelkenbezi öyküsü. Bildiğimiz, tahtadan teknelerin 4000 yıldan beri insan tarafından kullanılmakta olduğu ve bir süre sonra da yelkenli teknelerin ortaya çıktığı. "Savaşan Devletler" devrinin düşünürlerinden Zhuang Zi (M.Ö. 369-286) "Dikkatsiz Seyahat" isimli kitabının bir bölümünde "Lie Zi'nin rüzgarın üstünde seyahat edebildiğini" yazıyor ve buradan Büyük Yu devrinde (M.Ö. 2255-2205) teknelerin yelkeni olduğunu anlıyoruz. Yine de bazıları, uçurtmanın Kuzey Çin'de yelkenbezinden sonra bulunduğunu düşünüyor. Zamanla, bu da keyifli bir hobiye dönüşmüş.
Üçüncüsü uçan kuş versiyonu. Tarihsel kayıtlara ve şu ana dek keşfedilmiş eski uçurtmalara baktığımızda, bütün çatıların, biçem ve süslemelerin bir şekilde kuş imgelerini andırdığını görüyoruz. Dolayısıyla uçurtmalar, kuşları taklit etmiş ve kuşların ardından isimlendirilmişler. Bu versiyon yeterince mantıklı gibi. Kuşlar insanın arkadaşı olduğu gibi, uçan kuşların hayalgücünü tetiklemesi daha da olası. İlkel topluluklarda, kuşlar totem yapılıp tapınıldığı gibi, modern çağlarda da onların insanın özel ilgisine mazhar olduğunu biliyoruz. Geleneksel olarak Çinliler hayırlı şeyleri sevmişlerdir ve çoğu kuş resmi de hayrı temsil eder.
Baharı selamlayan uçan kırlangıç yeni yılın başlangıcını, turnanın uzun ömrü sonsuzluğu, güvercin ve yaban kazları habercileri, ömür boyu birbirlerine eş olan mandarin ördekleriyle iyi bilinen mitteki, Samanyolu'nda boşluğu birleştiren saksağanlar gerçek aşkı ve mutlu evliliği simgeler; karabaşlı iskete doğan günle birlikte şakıyarak insanları erken kalkmaya teşvik eder, guguk kuşu güzel sesiyle tarlaları zamanında sürmeyi ve ekmeyi öğütler, tarlakuşu heyecan verici sesiyle müzik yapar, tavuskuşu kuyruğundaki güzel tüyleri sergileyerek hem göze, hem de kalbe hitap eder.[1]
Günümüzde bir çok ülke kuşları ulusal amblemleri olarak seçmiştir:[2] ABD'nin ak başlı akbabası, Hindistan'ın çivit mavisi tavuskuşu, Danimarka'nın tarlakuşu, Japonya'nın yeşil sülünü, Norveç'in bağırtlağı[3], İsveç'in kargası, Avustralya'nın lira kuşu, vb. Anka kuşu, Çinde soylu bir kuş olarak kabul edilir ve olağanüstü imgeleri elyapımı eşyalarda, ticari markalarda, giysilerde ve kişisel süslerde kullanılır.
İnsan kuşlara tapmış ve onları sevmiştir. Uçurtmalar da kuşları taklit etmiştir. İnsanın daha iyi bir yaşama duyduğu arzuyu dışa vurur. Böyle bir ortamda uçurtmanın ortaya çıkmasından daha doğal ne olabilirdi ki?
Diğer Bölümler:
Uçurtmanın Tarihi
Uçurtmanın Tarihi
[1] Bu paragraf beni güldürdü. Herhalde bu kadar ayrıntıyı yalnız Çinliler ve Japonlar verebilir. Bir an, hiç bitmeyecek sandım. :-)
[2] Bitmemiş, devam ediyor.
[3] Böyle de bir kuş varmış; ormantavuğunun bir türü.
Yorumlar
Yorum Gönder