Etik Farklılıklar - blş13

Alphabetstreet'e verdiği mülakatta, Himanen çalışma bağlamında hacker etiğiyle Protestan etiği arasındaki farkı vurgular:

Protestan etiği bize işiniz neleri içerirse içersin, onu hayattaki en önemli göreviniz olarak görmeyi öğretiyor... Hackerlar, bunun tam tersine, yaşamlarını tutkuyla yapacakları bir şeye adarlar, ilginç, heyecanlı ya da zevkli buldukları bir şeye. Yaratıcı olabilecekleri, kendilerini bulacakları ve sürekli büyüyecek bir şey yaparlar. Bu, Protestan etiğinden tamamiyle farklıdır (2001a).

Başka bir deyişle Himanen hayatınızı acınacak kadar kötü bile olsa işinize adamayı Protestan etiği olarak görürken, hayatınızı işe adamayı ve ondan zevk almayı hacker etiği olarak görür. İki durumda da yetenek ve saplantı vardır. Protestan etiğin en azından hayatta iş dışında şeyler (hatta kutsal ve özel şeyler) olduğunu kabul ettiğini söyleyebiliriz, zira bu konu, ne zaman istersen o zaman çalış diyen hacker etiğinde tümüyle dışlanmıştır. Tatil yok, eğlence yok, düşünme yok. Hayat bir iştir. Himanen kitabında, bilişim çağının süregiden iş yaşantısıyla, hacker tarzı çalışmayı birbirinden ayırmayı dener, ama bunu sadece bilişim işçilerinin mevcut çalışma koşullarını yok sayarak yapar (bkz Lessard ve Baldwin). Elitlerinse özgürlükleri olduğunu kimse reddetmez.

Hackerların güce karşı tutumları da oldukça gariptir. İktidarla ilgilendiklerini reddetmelerini bir kenara koyarsak, herkesin kendi araç ve sözcüklerini kullanmalarında ısrar ederken, gücü anlayamayacakmış gibi görünürler, veya kendi kullandıkları tarz dışında bir gücü reddederler. Levy serbest çalıştığı söylenen hackerların kilitli kapıları reddedip, savaş karşıtı protestoların işlerini kesmesi söz konusu olduğunda güvenliği nasıl kabul ettiklerini anlatır (1994: 130-33). Benzer şekilde hacker camiasının bazı üyeleri 11 Eylül saldırılarının ertesinde, toplumu gözetlemeleri için FBI ve CIA'ya yardıma koşmuştur (Ryle, 2003: 25-30).

Bunun ışığında, aynı mülakatta Himanen'in interneti şirketler veya hükümetlerin değil yarattıklarını serbestçe diğerleriyle paylaşan tutkulu bireylerin inşa etmiş olduğunu savunması garip değildir. Bu, dikkat çekici bir atlama. İnternet, hükümetler, akademik kurumlar, askeriye, şirketler, teknisyenler ve programcılar arasındaki karmaşık etkileşimin sonucudur. Bütün bu grupların farklı amaç ve çıkarları vardı. Birini denklemden çıksaydı, herşey bambaşka olabilirdi, ama hiç biri sonucu tek başına etkileyebilecek güçte değildi. Hackerların interneti kendilerinin tek başına kurduklarını iddia edebilmeleri gerçeği, toplumun geri kalanını ne kadar kolay ihmal edebildiklerinin bir göstergesi, ki bu hiç de demokratik bir tutum sayılmaz.

Himanen her şeyin telif hakkı kapsamına alınmasını sorun olarak görür, ama bunun sebebi verimsiz olduğunu, dolayısıyla yıkılacağını düşünmesindendir.

Eğer teknolojik bir yenilik geliştirmişseniz, diğerleri de kullansın diye bunu altı ay gibi bir sürede açmalısınız yoksa eski bir teknolojiyle baş başa kalırsınız. Dolayısıyla rekabette kazanmak isteseniz bile, hırslı amaçlarınızı gerçekleştirmenin yolu kapalılıktan değil açıklıktan geçer (2001b).

Microsoft'un durumunda böyle olmamıştır, ama Himanen siyasi müdahalenin gereksiz olduğunu, herşeyin piyasaya bırakılmasını savunur (bu da herşeyi güçlüye terkedin demektir). Peki ya telif sahipleri bunu umursamaz, ya da açıklığın kendileri için iyi olduğunu düşünmezlerse (tıpkı doğal olayların patentlenmesine izin verilmesi çünkü bunsuz yatırım olmayacağı veya karın az olacağı gibi), ve kimse yeni bir şey geliştiremediği için her şey çökerse?

Benzer şekilde, hackerların uzun vadeli tutumunu aksi yönde değil de piyasanın talepleri belirleyebilir. Himanen'in de belirttiği gibi Bill Gates de bir zamanlar hackerdı, Steve Jobs da (2001a: 56). Kazanan hepsini alır modeli sadece bir iki hackerın özgürlüğün ve yaratıcı güçlerinin keyfini süreceğini söylüyor. Diğerleri artan zamanında iş, artan gözetleme ve artan Taylorizasyon altında çalışacağa benzer.

Hackerların bilgiye erişim özgürlüğü ve mahremiyetle ilgili kaygılarının ne derece uyumlu olduğu pek açık değil. Belki de bu da bilenler için mahremiyet, diğer herkes için açıklık anlamına geliyordur. Mahremiyetle ilgili kaygılara tamamiyle kulaklarını tıkayan programcılar gördüm, çünkü nasıl olsa gerektiği takdirde PGP kullanılabilirdi. Burada da bilmek istemedikleri "hacker" yüzeye çıkıyor - bilgiyi sizden alıp özgürleştiren insan; izniniz olmadan. Yine pratikte, program yazabilenler, programcıya maddi gücü yetenler ve diğerleri arasında büyük bir ayrım ortaya çıkıyor. O zaman hacker etiği, potansiyel bir köle efendisi etiği mi? Diğerleri yaşamamız için gerekli işleri yapabilir, biz [özgür] vatandaşların işini yaparız.

Himanen'in bilişim özgürlüğü ve hacker etiğiyle ilgili görüşlerinin aksine, bilişim çağının doğuşunun, bilim ve sanatta telif hakkı yoluyla bilgi akışının kısıtlanması ve genler gibi doğal olguların telifle korunabilmesiyle bağlantılı olduğunu savunduk.

Hepimizin bildiği gibi, önceleri bu tür fikir değişimlerinin merkezi olan üniversite ve araştırma enstitülerini ticari modele uygun hale getirilmekte, ve şirketlere giderek daha fazla bağımlı olmakta. Üniversitelerde üretilen fikirler sıklıkla projelere sponsorluk yapan şirketlerin malı olmakta, ve serbestçe yayılamamakta, hatta bazı durumlarda açıklanamamakta. İşletme yönergelerini organize olmanın tek yolu olarak gören şirketleşmenin monolitik ideolojisi belki de başka tür kurumsallaşmaya ihtiyacı olan her fikri ve uygulamayı yerinden ediyor.

Ayrıca hackerlar arasında bilgi paylaşmak, bilgiyi herkesle paylaşmak demek değil. Seçkinler paylaşırken istemeden de olsa diğerlerinden gizleyebilirler.

Diğer Bölümler:
Bilişim Ekonomisi

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Papağan Totemi

Gezegen Simgeleri

Tanrıça Asteria