Mülkiyet, Dağıtım ve Bilişim İşçileri - blş04

Bilgi, herhangi bir şeye bağlı olmaksızın sınırsızca çoğaltılabileceği için, 18. yy. İngiliz filozofu David Hume’un, hayalgücünün mülkiyet ve değer yaratacağına dair kuramını tekrar gözden geçirmek makul gözüküyor.

Mülkiyet, hayalgücü yoluyla önce zevk, özgürlük veya yaşama güdüsü gibi diğer değerlerle olan sanal bağlantısı, sonra her ne çekiciliği varsa ve konuyu biraz daha irdeleyince kaybolan hayalgücünün işlevlerine bağlı toplumsal yasaların yürürlüğe konulmasıyla oluşmuştur (527). Hükümet ve yasalar, ‘mülkiyet ve insanların farklı sınıflarının olduğunu’ haklı çıkarmak için vardır (1888:402). Hume ayrıca malların değerinin emeğe değil, güçlünün değer biçmesine ve hayalgücüne tabi olduğunu savunur. Hayalgücü, gelenek ve törenle gerçekolur. Dolayısıyla mülkiyetle ilgili her inceleme arabuluculuk ve ödüllendirme yöntemleriyle, bunların nasıl törenselleştirildiğine bakmak durumundadır.

Bilişim toplumunda bilginin meşruluğu (ticari) kaynağının törenleri, isim ve markası, ve diğer isimleri kullanabilme yetisiyle garanti edilir. Zenginlik, güç, tören ve mevcudiyet, sinyalleri bilgiye ve değere çevirir.

Arabulucuğun dağıtım siyasetinden nasıl etkilendiği, ekonomistler Robert Frank ve Philip Cook’un ‘Kazanan Herşeyi Alır Ekonomisi’ modeliyle gösterilmiştir. Bu ekonomide kopyalamak kolay olduğundan çok az insanın yeteneğine ihtiyaç vardır. Buna verdikleri örnekse yalnızca en iyinin iyisi opera sanatçılarının CD’lerinin çok satacağıdır. Yayıncılar orta derecede satan yazarkarından çok en iyi satanı öne çıkaracaktır. Bu durum bir avuç insanın gerçekten zengin ve başarılı olmasıyla sonuçlanır. Frank ile Cook, bilgi teknolojisinin yüksek mevkileri işgal eden yeteneklerin rekabet ve pazarllık gücünü artırırken, diğerlerinin kazançlı bir niş bulma şansını azalttığını ileri sürüyor (1995:viii). Bu ’star yazılımcılarla’ rekabet etmeye çalışan ‘mikroköleler’ için de böyle (Lessard ve Baldwin, 2000.). Çoğunluğun giderek değeri azalıyor.

Frank ve Cook modelinin bir eleştirisi, başarılının daima “en iyi” olduğuna fazlaca saplanıp kalmaları - bu açıkça her zaman böyle değil. Başarılı olan başarılı olandır ama tercih edilen olmayabilir. Yerel faunayı süpürüp atacak sazlık kurbağaları gelişme değildir (Benzetme ilginç. Yerel bir espri veya güncel bir olaya atıf olabilir. Ben de ne olduğunu bilmiyorum; a.). CEO’lar, ideolojinin aksine, başarısız oldukları halde sık sık ödüllendiriliyorlar. Üretilen şeyler giderek elle tutulamaz hale geldikçe, şirketlerin, müşterilerine (bu artık daha çok hisse senedi sahipleri, ürünü alanlar değil) doğru mesajı vermeleri daha önemli olduğu gibi, CEO’ya verilen ücret rekabet güçlerinin bir göstergesi oluyor; hissedarlara yapılması gereken herşeyin yapıldığı güveni pompalanıyor.

Eğer iddia edildiği gibi modern bilgi ekonomisinde herkes bilgi üretebiliyorsa, bu parası olmayanların ahlaksız ve aydınlanmamış olduğunu ima eder. Para sizi ‘insan yapar’. Bu durumda fakirler insanın altındadır. En iyiler daha fazla alır ve daha fazlasına sahip oldukları için en iyi olarak tanımlanırlar. Kellner’in yazdığı gibi:

Bilgi toplumunun gelişini kutlayanlar, diğer insanlar en temel ihtiyaçlarını bile karşılayamazken ne tür bir toplumun bilgi otobanları ve multimedya bereket boynuzları inşa edeceğini gözardı etme eğilimindedirler (1994).

Diğer Bölümler:
Bilişim Ekonomisi

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Papağan Totemi

Gezegen Simgeleri

Tanrıça Asteria