Yeni Ekonominin Kavramları - blş02
Nick Dyer-Witheford şöyle diyor:
Bu terimlere Castells’in, “bilgi toplumu” tanimini tercih etmeyip onun yerine kullandıği ağ toplumunu da ekleyebiliriz. Castells, ağ toplumunu bilişimsel paradigmanın belirleyici özelliği olan bilişim teknolojileriyle donanmış, ağlardan oluşan toplumsal yapı olarak tanımlar (Castells, 2001:166). Bunlara benzer fikirleri tartıştığı açıktır.
Bilgi veya bilişim ekonomisi kavramı ilk kez 60'lı yılların başında Peter Drucker ve Alvin Toffler tarafından kullanıldı. Toffler, Kültür Tüketicileri (1964, The Culture Consumers) adlı ilk kitabında artık öncelikle kültür yaratarak yaşayacağımızı, zira bundan haz alacağımızı iddia etti.[2] Bu, serbest yaratıcılığın hüküm süreceği dünya hayalinde de yalnız değildi. Ama açıkça başka bir şey oldu.
Akademik kabul goren ilk genel fikir, Daniel Bell’in çerçevesini çizdiği teknik bilgi ve bilişim işçilerine bağımlı ve onlarca düzenlenen ’sanayileşme sonrası toplumundaki ‘esas sınıftı’ (the major class). Bilişim işçilerinin, sermaye sahipleriyle işçiler arasında konumlanıp, kapitalizmin içinde bilişim uygulamaları ve planlama yoluyla işçilerin yaşam standartlarını yükseltecekti (Daniel Bell, 1976: 14-33, 374). Bell daha sonraları, kapitalizmi kısıtlayıcı şartları ortadan kaldırmak için ‘yeni bilişim çağı’ söylemine uygun olarak hükümette planlama fikrini terkedecekti.
Bilgi veya bilişim işçisi fikri çoğu bilişim toplumu tasarımının önemli bir parçasıdır. Alvin Gouldner (1979) bu fikri, aydınların ve teknik açıdan üstün bir zümrenin bileşimi olan, çoğunlukla bürokrasileri devralmış fakat bürokrat olmayan ve işlevsel olarak kapitalizmden bağımsız bir ‘yeni sınıfa’ doğru geliştirdi. Bu bilgi işçilerinin rolleri hakkında görüşler değişikti. Gouldner ve Drucker onları potansiyel olarak güçlü görme (hatta sermayeyi bile denetleyebilecek güçte) eğilimindeyken, Toffler onları bölünmüş, örgütlenmelerini sağlayacak çok az ortak çıkarı olan bir grup olarak gördü (Druckner, 1968: 276; Toffler, 1984: 38, 84, 114). Her iki görüş de doğru gözüküyor. Olağanüstü az sayıda yönetici işçi büyük miktarlarda sermayeyi kontrol ediyor - gerçi bunu hissedarların algılanan çıkarlarına göre yapmak durumundalar - ama çoğu bilgi işçisi büyük bir etkiye sahip değil ve sanayiler arası geçişleri yok. Gerçekte, yalnız belirli türde bilgi ve bağlantılar işe yarıyor (Angell, 2000: 53ff). Himanen ve McKenzie gibi sonraki kuramcılar bilgi işçilerini hackerlerle ilişkilendirmek eğilimindeler ve bu daha sonra tartışılacak.
ABD hükümeti Ulaştırma Ofisi’nce Mark Porat’in “Bilişim Ekonomisi” adlı eseri bir yıl önce basılmışsa da, Dyer-Witheford’a göre başlığında bilişim ekonomisi sözcükleri geçen ilk Amerikan kitabı 1978'de basılmıştır (1999: 20-1). 80 ve 90'larda bilişim toplumu kuramı, kısıtsız kapitalizmle birbirine karıştı (Drahos, Braithwaite, 2002). Kısıtsızlığı savunan aynı kuramcıların bazıları, kısıtsızlığa direnilirse toplumsal çöküş olacağını öngörme eğilimindeydiler. En iyi şekliyle direnenler yeniliğe karşı çıkanlardı ve yürürlükten kalkacaklardı.[3] Görünüşe göre analizin genel kuramsal sınırları geç 80'lerde çizilmiştir ve bunları şöyle özetleyebiliriz:
Esas noktalar
[2] Drucker ‘bilgi sanayii’ terimini 1962′de Fritz Machlup’a atfeder (Drucker, 1968:263). Iş veya iş idaresi yazarlarının bilgi toplumu fikrini diğer akademik fikirlerle karşılaştırıldığında aşırı çekici bulduklarını iddia etmek pekala mümkündür.
[3] Örneğin Angell (2001), Dale Davidson, David ve Rees-Moog (1993,1997). Geleceğin bilişim ekonomisinde olduğunu söyleyen iş kitaplarının sayısı neredeyse sonsuzdur. Aynı tarz görüş, kısıtsızlığı savunan Castells’ce de benimsenmiştir (2001: 168, 172-3).
[4] Özette Dyer-Witheford (1999: 22-6) ve Castells’den (1996: 61-2, 135, 154-5, 164, 217, 26 yararlanılmıştır. Bu noktaların çoğu Toffler (1980) tarafından dile getirilmiştir.
21. yüzyılın eşiğinde gelişmiş kapitalizmle ilgili konuşulan tek devrim bilişim devrimidir… Onunla beraber anılan “sanayileşme sonrası”, “süper sanayileşme”, “teknotronik toplum”, “kablolu toplum”, “denetim devrimi”, “yüksek teknoloji toplumu”, “ikinci sanayi ayrımı”, “Fordizm sonrası”, “teknolojinin küreselleşmesi” gibi anlamdaş ve benzer terimler gelecek hakkında umut ve endişelerimizi tarif etmektedir. (1999:16)
Bu terimlere Castells’in, “bilgi toplumu” tanimini tercih etmeyip onun yerine kullandıği ağ toplumunu da ekleyebiliriz. Castells, ağ toplumunu bilişimsel paradigmanın belirleyici özelliği olan bilişim teknolojileriyle donanmış, ağlardan oluşan toplumsal yapı olarak tanımlar (Castells, 2001:166). Bunlara benzer fikirleri tartıştığı açıktır.
Bilgi veya bilişim ekonomisi kavramı ilk kez 60'lı yılların başında Peter Drucker ve Alvin Toffler tarafından kullanıldı. Toffler, Kültür Tüketicileri (1964, The Culture Consumers) adlı ilk kitabında artık öncelikle kültür yaratarak yaşayacağımızı, zira bundan haz alacağımızı iddia etti.[2] Bu, serbest yaratıcılığın hüküm süreceği dünya hayalinde de yalnız değildi. Ama açıkça başka bir şey oldu.
Akademik kabul goren ilk genel fikir, Daniel Bell’in çerçevesini çizdiği teknik bilgi ve bilişim işçilerine bağımlı ve onlarca düzenlenen ’sanayileşme sonrası toplumundaki ‘esas sınıftı’ (the major class). Bilişim işçilerinin, sermaye sahipleriyle işçiler arasında konumlanıp, kapitalizmin içinde bilişim uygulamaları ve planlama yoluyla işçilerin yaşam standartlarını yükseltecekti (Daniel Bell, 1976: 14-33, 374). Bell daha sonraları, kapitalizmi kısıtlayıcı şartları ortadan kaldırmak için ‘yeni bilişim çağı’ söylemine uygun olarak hükümette planlama fikrini terkedecekti.
Bilgi veya bilişim işçisi fikri çoğu bilişim toplumu tasarımının önemli bir parçasıdır. Alvin Gouldner (1979) bu fikri, aydınların ve teknik açıdan üstün bir zümrenin bileşimi olan, çoğunlukla bürokrasileri devralmış fakat bürokrat olmayan ve işlevsel olarak kapitalizmden bağımsız bir ‘yeni sınıfa’ doğru geliştirdi. Bu bilgi işçilerinin rolleri hakkında görüşler değişikti. Gouldner ve Drucker onları potansiyel olarak güçlü görme (hatta sermayeyi bile denetleyebilecek güçte) eğilimindeyken, Toffler onları bölünmüş, örgütlenmelerini sağlayacak çok az ortak çıkarı olan bir grup olarak gördü (Druckner, 1968: 276; Toffler, 1984: 38, 84, 114). Her iki görüş de doğru gözüküyor. Olağanüstü az sayıda yönetici işçi büyük miktarlarda sermayeyi kontrol ediyor - gerçi bunu hissedarların algılanan çıkarlarına göre yapmak durumundalar - ama çoğu bilgi işçisi büyük bir etkiye sahip değil ve sanayiler arası geçişleri yok. Gerçekte, yalnız belirli türde bilgi ve bağlantılar işe yarıyor (Angell, 2000: 53ff). Himanen ve McKenzie gibi sonraki kuramcılar bilgi işçilerini hackerlerle ilişkilendirmek eğilimindeler ve bu daha sonra tartışılacak.
ABD hükümeti Ulaştırma Ofisi’nce Mark Porat’in “Bilişim Ekonomisi” adlı eseri bir yıl önce basılmışsa da, Dyer-Witheford’a göre başlığında bilişim ekonomisi sözcükleri geçen ilk Amerikan kitabı 1978'de basılmıştır (1999: 20-1). 80 ve 90'larda bilişim toplumu kuramı, kısıtsız kapitalizmle birbirine karıştı (Drahos, Braithwaite, 2002). Kısıtsızlığı savunan aynı kuramcıların bazıları, kısıtsızlığa direnilirse toplumsal çöküş olacağını öngörme eğilimindeydiler. En iyi şekliyle direnenler yeniliğe karşı çıkanlardı ve yürürlükten kalkacaklardı.[3] Görünüşe göre analizin genel kuramsal sınırları geç 80'lerde çizilmiştir ve bunları şöyle özetleyebiliriz:
Esas noktalar
- Bilgi veya bilişim, ‘yeni ekonomide’, gerek örgütlenmede, gerekse zenginliğin artırılmasında merkezi bir noktadadır. Bilgi toplumun hammaddesidir. Doğruluğu önemlidir.
- Bilişim teknolojisinin kullanımı toplumu değiştirmektedir - bu, tarım toplumundan sanayi toplumuna olan geçişle karşılaştırılabilecek bir geçiştir. Bu sava genellikle teknolojinin belirleyici olduğu vurgusu eşlik eder.
- Bilişim işçileri, bu değişimin merkezindedir - ya yaratıcı yenilikçiler, ya da simgelerle oynayanlar olarak. Işgücünün hatırı sayılır bir yüzdesini oluşturmaktadırlar.
- Yerel veya Ulusal, Küresele karşıdır veya onun tehdidi altındadır. Etnik ve dini kimlikler, ya daha az, ya da daha fazla önemlidir.
- Hızın önemi, gerek üretimde, gerekse dağıtımda giderek artmaktadır. Sistem, çabuk tepki verebildiğini, esnek olduğunu ve kendisini yeniden ayarlayabildiğini ima etmektedir. Insanların zamanı ve uzayı algılayışı değişmektedir.
- Kapitalizm büyük oranda daha iyi bir hale gelmiştir (veya daha yoğunlaşmıştır).
- Uzayan bağımlılık zincirleri, BT tarafından kolaylaştırılan, yer, zaman, sınıf ve kimliğe bağlı olmayan sanal ağlar arası bağlantılar vardır.
- Dönüşüm, demokrasi ve özgürlüklerdeki artışla genellikle olumludur. Hükümetler ve şirketler merkezi olmaktan uzaklaşmakta, hiyerarşi yok olmaktadır.
- Mal takası temelindeki bir ekonomiden, spekülasyon temelli bir ekonomiye kayış vardır.[4]
Diğer Bölümler:
Bilişim Ekonomisi
Bilişim Ekonomisi
[2] Drucker ‘bilgi sanayii’ terimini 1962′de Fritz Machlup’a atfeder (Drucker, 1968:263). Iş veya iş idaresi yazarlarının bilgi toplumu fikrini diğer akademik fikirlerle karşılaştırıldığında aşırı çekici bulduklarını iddia etmek pekala mümkündür.
[3] Örneğin Angell (2001), Dale Davidson, David ve Rees-Moog (1993,1997). Geleceğin bilişim ekonomisinde olduğunu söyleyen iş kitaplarının sayısı neredeyse sonsuzdur. Aynı tarz görüş, kısıtsızlığı savunan Castells’ce de benimsenmiştir (2001: 168, 172-3).
[4] Özette Dyer-Witheford (1999: 22-6) ve Castells’den (1996: 61-2, 135, 154-5, 164, 217, 26 yararlanılmıştır. Bu noktaların çoğu Toffler (1980) tarafından dile getirilmiştir.
Yorumlar
Yorum Gönder