Futbolda Ezeli Rekabet Üzerine Bir Tez

Zülfü Livaneli şiddet kültür ilişkisine değinince (Vatan gazetesi, 26/5), bu yazıya da vesile olmuş oldu. Takım tutmam ama futbol maçlarını arkadaşlarımla seyretmek ya da stadyuma gitmek bana hep keyif vermiştir. Arkadaşlarımla da seyrederken adetim olduğu üzere rakip takımı tutarım. Bunun maçın keyfini artırdığına inananlardanım (Not: Bunu stadda yapmanızı tavsiye etmiyorum).

Evet, inanılmaz, değil mi? Bir taraf kazanır, diğeri kaybeder; bir taraf sevinir, diğer taraf hüzünlenir. Bir takım gol attığında o takımın seyircisi tezahürata başlar, diğer taraf dişlerini sıkar veya karşı tarafı bastırmaya çalışır, sıranın kendisine gelmesini bekler ve takımının moralini yüksek tutmaya çalışır.

Tabii bunların benim safiyane düşüncelerim olduğunu öne sürebilirsiniz. Bugünkü koşullarda da bunda pek haksız sayılmazsınız. Ama ben de böyle gördüm, ne yapayım.

Gittiğim ilk maç Fenerbahçe-PTT maçıydı (Evet o zamanlar PTT diye bir takım vardı ve 1. ligde oynardı). Sanırım 4 veya 5 yaşındaydım ama çok emin değilim ve oturacak yer kalmamış olduğu için, maçı iki tribün arasında babamın omuzları üzerinde izlemiştim (rahmetli Fenerbahçeliydi). Daha sonra ise FB-Beşiktaş maçına babamın fabrikadan arkadaşlarıyla gittik. Tabii bu sizi şaşırtabilir ama hepsi de Fenerahçeli değildi; genellikle yarıya yakını Beşiktaşlıydı. Şimdi bu FB-BJK karışık 10-15 kişilik grup, İzmit’ten (İzmit’te oturuyorduk) “aynı” otobüse biner, stada girmeden önce, fındık, fıstık ve adetleri olduğu üzere adam başi 1 cep kanyağı (Bana gazoz alırlardı, stada girenleri de polis aramazdı; muhtemelen kimsenin aklına şişeyi futbolcuların kafasına fırlatmak gelmediği için olsa gerek. Ama dediğim gibi küçüktüm, belki şişe çok pahalıydı - yani cep telefonundan bile daha pahalı - ve depozito kesiyorlardı; hatırlamıyorum.), bir kaç sayfa düz beyaz kağıt alır, ve stadta “aynı” bölümde otururlardı (O devirde arkadaşların beraberce oturması normal bir şeydi, ne saçma değil mi?). Ha, kağıdın esprisi şuydu: o zaman futbolculara 66, 79, 99 gibi sırt numaraları vermek gibi bir adet yoktu; kaleciler 1 numarayı giyer ve numaralar 11'de biterdi, veya bitmezdi (hatırlayan varsa beni düzeltir). Bu kağıt küçük parçalara bölünür, kağıtlara 2'den 11'e dek numaralar yazılır ve bunlar katlanarak emanetçi olarak bana verilir, ben de herkese üzerinde anlaşılan miktar kadar para karşılığı bu kağıtlardan birer tane verirdim. Herkes heyecanla ilk golü atacak oyuncunun (takım fark etmezdi) kendi kağıdında yazan numara olmasını beklerdi. Birinci gol tutmazsa ikinci gol beklenirdi. Gol olmazsa para benimdi. Anlayacağınız bir nevi yasadışı bahisin içindeydim (ahlaksız adamlar, ne olacak). O zamandan beri, bahis oynamayı sevmişimdir. Zaten devir ahlaksızlık devriydi: Bertolucci'nin Paris’te Son Tango’su ailecek izlenebilirdi, 19 Mayıs törenlerinde kızlara kısacık etekler giydirilirdi. Çok şükür şimdi ahlak ve fazilet en önem verdiğimiz değerler oldu da en azından bu sapkınlıklardan kurtulduk.

Fenerbahçe gol yediği zaman hemen dibimizde oturan BJK’li arkadaşlarının babamla nasıl dalga geçtiğini hatırlarım ve FB gol attığı zaman beni nasıl havalara fırlattığını da.

Maç bittikten sonra “aynı” grup, “aynı” vasıtalarla, kimi sevinçli, kimi üzgün (kaybetmek o zaman da kötüydü) “beraberce” Çiçek Pasajı’na” gider, “aynı” meyhanede (yanlış hatırlamıyorsam, Cavit’in yeri diye bir yere gidilirdi), “aynı” masada oturur, yer, içer (elbette rakı, bu sefer benim de minicik bir payim olurdu; sanırım babam bunu annemle bile bile kavga çıkartmak için yapardı, zira bu otomatik kavgaya yol açardı.), maçın kritiğini yapar, sonra da geldikleri gibi “aynı” otobüsle İzmit’e geri dönerlerdi.

Açıkçası bu “ezeli rekabet” işi ne zaman koptu, kestiremiyorum. Sanırım belli bir zamanı da yok. Kişisel görüşüm, toplumun bilinçaltına yıllarca şiddet kültürünün verilmesiyle ilgili olduğu yönünde. Zaten yazının başında da belirttiğim gibi bu teze vesile olan da Zülfü Livaneli’nin yazısı. Şiddet kültürünün veya yoz kültürün şiddeti nasıl beslediğini bir iki örnekle anlatmış.

Şimdi gelelim teze: Futboldaki şiddeti nasıl önleriz? El cevap: Önleyemeyiz. Livaneli’nin dediği gibi sorunun kaynağına değil, patladığı yere bakıyoruz. Bir numaralı anons, 3 numaralı anons, plastik şişe, çakmak taşımama, vb önlemlerin hepsi boş, hepsi rüya. Bilinçaltlarına yıllarca yoz bir kültür pompalanmış, kitle psikolojisiyle bu şiddet duygusu su yüzüne çıkmış, tek başınayken en azından makul bireylerden oluşan bu kitleleri ZAP-TE-DE-ME-YIZ.

Peki çare, çözüm der gibi olduğunuzu duyuyorum. Buyrun! 4. Göz herşeyi görür ve çare bulur:

Kısa vadeli önlemler:
  1. Kesin tecrit. Sahayla seyirciler birbirinden ayrılmalı, ve seyirciler kafes benzeri bir bölümde oturmalıdır.
  2. Sahada hiç bir şey satılmamalı, sigara, su, vs içilmemeli, fındık, fıstık yenmemelidir.
  3. Kombine dışı bilet satışı yasaktır. Stada döner bıçağı, keser, el bombası, toplu iğne benzeri nesneler sokmaya çalışanların kartı iptal edilir ve parası iade edilmez. Temyiz ve AİHM yolu kapalıdır.
  4. Bilet ücretlerine %100 oranında “ruh ve sinir hastalıkları fonu” eklenir. Fon payı gider yazılamaz ve KDV, ÖTV, PTV beyannamelerinde gösterilemez.
  5. En ufak bir olayda, seyircisiz oynama cezası verilir, ayrıca maçın hasılatı hazineye gelir kaydedilir.
  6. Seyircisiz oynanan maçlar, Pazartesi ve Salı akşamları oynanmalıdır.
  7. Bu kitle, kaybedilmiştir ve tedavisi için zaman ve kaynak ayırmak yanlıştır. Dolayısıyla fonda biriken paralar tedavi amaçlı kullanılamaz ve biriken para hazineye devredilir.
Uzun vadeli önlemler:
  1. Derhal, psikolog, sosyolog ve sanatçılardan oluşan bir kurul oluşturulmalı, ve her türlü TV yayını bu kurul tarafından değerlendirilmeli, (Bu çağda sansürü savunamayacağımız için) ve değerlendirmeden geçmeyi başaramayan programların çocukların (bkz, sonraki madde) seyrettiği zamanlarda yayınlanması engellenmelidir.
  2. Değerlendirme sistemi iki kategoridir: 21 yaş altı, 21 yaş üstü. 21 yaş altı bu yasa bağlamında çocuk sınıfı kabul edilir. Ara kategoriler (18 yaş, 12 yaş, vs) ülke gerçeklerine uymamaktadır.
  3. Sabırla, bir 10-15 yıl beklenmeli ve bu süre boyunca zararlı etkilere maruz kalmış kitleleri tecrit politikasına tavizsiz devam edilmelidir. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Papağan Totemi

Gezegen Simgeleri

Tanrıça Asteria