Büyümek ve Tekil Olmak
Gülenay Börekçi, bu yıl Pal Sokağı Çocukları'nın 100. yılının kutlanması vesilesiyle O Sokağın Çocukları başlıklı bir yazı yazmış. Yazdıkları bana küçük bir zaman yolculuğu yaptırdı:
İşim gereği hep başka bir şehirde çalıştım. Fakat ömrün ortasına gelinceye dek annemi ziyarete devam ettim. Orasının annemin evi olmasının dışında bir özelliği daha vardı: bütün çocukluk kitaplarıma da ev sahipliği etmek. Yaşım kaç olursa olsun, her iki üç yılda bir en az 10-15 kitabı, mümkünse yaza denk getirirdim, tekrar tekrar okumuşumdur. Niye bunu yapmış olduğumu bugüne dek hiç sorgulamamıştım. Ta ki Gülenay'ın şu sözlerini okuyana dek:
İşte tam bu noktada zaman yolculuğum başladı ve rüya içinde rüyama daldım. O kitapları tekrar bilmem kaçıncı kez okuduğum yıllara döndüm. Tabiri caizse eşşek kadardım ama sadece bendim. Aynı anda Tom veya Huck veya Gizli Beşler'den biri veya bambaşka biri olabildiğini hatırlamanın tek yolunun çocukluk kitaplarımı yeniden okumak olduğunu şimdi anlıyorum. Büyümek, aynı zamanda tek ve bir olmak demek; hayal kurarken bile insan ancak kendisini hayal edebiliyor. Başka birisi olmak, kimlik değiştirip farklı şeyler yapmak yalnız çocuklukta mümkün.
Ve o acı günü anımsadım; yine eve döndüğüm o günü. Kütüphaneye gidişimi. Kitapları bulamayışımı. Annemin, "Okulda fakir çocuklar için kitap kampanyası düzenlemişlerdi. Ben de götürüp hepsini verdim. Sen zaten onları yüz kez okumuşsundur," deyişini. İçimde kabaran acıyı, isyan duygusunu hala hatırlıyorum, haykırmak istediğimi de. Fakat yutkunup yalnızca "İyi yapmışsın," sözcüklerinin ağzımdan döküldüğünü işittim.
Bugüne kadar bu acıyla başetmeyi öğrenmiş olduğumu düşünüyordum fakat o da Gülenay'ın bir sonraki paragrafına dek sürdü:
Ve bir kez daha o acı, isyan duygusu içimde kabardı. Ama bu sefer acı ve isyana kıskançlık da eklenmişti. Buna rağmen gülümsemeyi başardım ve annemi rahmetle andım: "İyi yapmıştı." Gerçekten!
Zamanı hızlandırıp yeryüzünü şahsi alanın haline getirmenin yolu kitap okumaktı. Kitaplar seni alıp götürürdü. Bahçe duvarından atlamana gerek kalmazdı. Denizkızı olup balıklarla yarışırdın. Öyle eğlenirdin ki, sonradan çekeceğin acılar aklına bile gelmezdi, "bana bi' şey olmaz!" derdin, masalların sonunu değiştirmeye muktedir sanırdın kendini. Kızılderili çocuklarla dost olup dağları keşfe çıkardın. Hem iyi kalpliydiler, hem de türlü çeşit harikulade şey biliyorlardı. Robinson'culukta birinciydin. Su arardın, çakıl taşlarını sürterek ateş yakmaya çalışırdın; kolay değil, ıssız adaya düşmüşsün. Kılıcını kuşanıp şövalyelerle düello eder, define adaları keşfederdin. Tom Sawyer'la yeraltı dehlizlerine dalar, Huck Finn gibi çıplak ayakla serserilik ederdin. Ok ve yay kullanmakta üstüne yoktu. Mary Poppins'le uzak diyarlara uçardın; rüzgar eteklerini savururdu. Brooklyn'de bir ağaç olurdun.
İşim gereği hep başka bir şehirde çalıştım. Fakat ömrün ortasına gelinceye dek annemi ziyarete devam ettim. Orasının annemin evi olmasının dışında bir özelliği daha vardı: bütün çocukluk kitaplarıma da ev sahipliği etmek. Yaşım kaç olursa olsun, her iki üç yılda bir en az 10-15 kitabı, mümkünse yaza denk getirirdim, tekrar tekrar okumuşumdur. Niye bunu yapmış olduğumu bugüne dek hiç sorgulamamıştım. Ta ki Gülenay'ın şu sözlerini okuyana dek:
Hepsi sendin. Kütüphanende kaç kitabın varsa senin de o kadar kişiliğin, o kadar maceran vardı. Ne kadar okumuşsan, o kadar çoktun...
İşte tam bu noktada zaman yolculuğum başladı ve rüya içinde rüyama daldım. O kitapları tekrar bilmem kaçıncı kez okuduğum yıllara döndüm. Tabiri caizse eşşek kadardım ama sadece bendim. Aynı anda Tom veya Huck veya Gizli Beşler'den biri veya bambaşka biri olabildiğini hatırlamanın tek yolunun çocukluk kitaplarımı yeniden okumak olduğunu şimdi anlıyorum. Büyümek, aynı zamanda tek ve bir olmak demek; hayal kurarken bile insan ancak kendisini hayal edebiliyor. Başka birisi olmak, kimlik değiştirip farklı şeyler yapmak yalnız çocuklukta mümkün.
Ve o acı günü anımsadım; yine eve döndüğüm o günü. Kütüphaneye gidişimi. Kitapları bulamayışımı. Annemin, "Okulda fakir çocuklar için kitap kampanyası düzenlemişlerdi. Ben de götürüp hepsini verdim. Sen zaten onları yüz kez okumuşsundur," deyişini. İçimde kabaran acıyı, isyan duygusunu hala hatırlıyorum, haykırmak istediğimi de. Fakat yutkunup yalnızca "İyi yapmışsın," sözcüklerinin ağzımdan döküldüğünü işittim.
Bugüne kadar bu acıyla başetmeyi öğrenmiş olduğumu düşünüyordum fakat o da Gülenay'ın bir sonraki paragrafına dek sürdü:
Yüzleri eskimiş, sayfaları dağılmış çocukluk kitaplarımı karıştırırken gülümsemem bundan.
Ve bir kez daha o acı, isyan duygusu içimde kabardı. Ama bu sefer acı ve isyana kıskançlık da eklenmişti. Buna rağmen gülümsemeyi başardım ve annemi rahmetle andım: "İyi yapmıştı." Gerçekten!
Yorumlar
Yorum Gönder